HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Köpekler kanserin kokusunu alıyor

Almanya'nın Gerlingen kentindeki Schillerhöhe Kliniği uzmanlarının, sonuçları European Respiratory Journal dergisinde yayımlanan araştırmalarına göre, köpekler, akciğer kanserini teşhis edebiliyor.

Köpekler kanserin kokusunu alıyor

Araştırmada, özel eğitimli köpeklerin 100 kanser vakasının 71'ini tespit ettiği görüldü. Köpekler, akciğer kanseri olmayan 400 kişiden 372'sinde de hastalığın bulunmadığını saptadı.

Avrupa Akciğer Vakfı, araştırmanın, köpeklerin akciğer kanseri teşhisinde güvenli şekilde kullanılabileceğini gösteren ilk bilimsel çalışma olduğunu belirtti.

Araştırmayı yöneten uzman Thorsten Walles, akciğer kanseri hastalarının nefeslerinde muhtemelen farklı kimyasalların bulunduğunu, hastalık daha başlangıç aşamasında olsa dahi köpeklerin gelişmiş koku alma duyusunun bunları yakalayabildiğini belirtti. Köpekler, deri, meme ve bağırsak kanserini de koklayarak tespit edebiliyor.

ABD'de uzmanlar tarafından yapılan araştırmada muz örümceği ya da Phoneutria nigriventer adıyla bilinen örümcek türlerinin, ısırdığı bölgede ereksiyon etkisi yarattığı görüldü. Bunun üzerine Georgia Tıp Fakültesi uzmanları ise bu örümceklerin ereksiyon sorunu yaşayan erkeklerin tedavisinde kullanılabileceğini düşünüyorlar.

Sağlıklı yaşam reçeteleri adı altında hayatımıza otlardan sonra hayvanlar da girdi. Karınca yumurtası yağından salyangoz salgısına, yılan yağından köpek balığı kıkırdağına kadar pekçok hayvansal ürün hastalıkların tedavisinde ve kozmetik sektöründe kullanılıyor.

Doğal beslenme ve doğal tedavi adına neredeyse yapmadığımız şey kalmayacak. Önce otlar girdi hayatımıza ardından da hayvanlar. Evet sadece bitkisel ürünler değil hayvansal ürünler de doğal tedavi yöntemleriyle baş başa. Otlarla hayatımıza giren sağlık reçeteleri hayvanlarla da devam ediyor.

Karınca yumurtası yağı, köpekbalığı kıkırdağı, salyangoz salgısı... Daha neler neler. Yıllardır hep arı sütü, bal ve balığın yararlarını konuşup durduk. Ardından sülük ve yosun tedavileri girdi hayatımıza. Şimdilerde ise isimler çok daha farklı; karınca yumurtası yağı, yılan yağı, köpekbalığı kıkırdağı, köpekbalığı karaciğer yağı, somon balığı yağı, salyangoz kremi, havyar kremi, sülük, deve sütü vs…

Bunların çoğu bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda ve çoğu kozmetik sektörünü neredeyse ayakta tutan ürünler. Aslında bu ürünlerin çoğu eski çağlardan beri tedavi maksatlı kullanılmakta. Kirpi eti (hemoroit) ve kaplumbağa kanının (kanser) da bazı hastalara iyi geldiği kulaktan dolma bilgilerle duyuluyor; ama tıp bunu henüz doğrulamadı.

Şimdi şu bildiğimiz at karıncasının yumurtasının yağının ta Osmanlı zamanından günümüze kadar gelen bir sır olarak anlatılacağı ve haremdeki cariyelerin tüylerinin çıkmaması için kullandığı nereden aklımıza gelecekti ki. Yılan yağının saç dökülmesini durdurması ve saç çıkarmasına ne demeli peki?

Üstelik bizim bakmaktan bile korktuğumuz köpekbalığının kıkırdağının kanser hastalığının tedavisinde bile kullanıldığını biliyor muydunuz? Yeryüzünde kabuğunu yenileyebilen tek hayvan özelliğini taşıyan salyangozun salgısının hemen her cilt hastalığını iyileştirici özellikte oluşu şaşırtıcı değil mi?

Peki anne sütüne en yakın süt olarak bilinen eşek sütünün eski zamanlarda hasta çocuklara ve veremli hastalara şifa olarak içirildiğini hiç duydunuz mu? Deve sütü de vitamin ve protein deposu olarak biliniyor. Zira deve sütü inek sütünden üç kat daha fazla C vitamini ve 10 kat fazla demir içerir, B vitamini ve magnezyum açısından da son derece zengin

Üstelik uzmanlar, ilerleyen yıllarda eşek sütü ticaretinde ciddi bir pazar oluşacağını düşünüyor. Artık bu eski buluşlar gün yüzüne çıkınca tavuk (yumurta) ve ineğin (süt) pabucu dama atılacak. Ülkemizde otlarla ilgili çalışmalar yapan fitoterapistler hayvanlarla ilgili ürünler üzerinde de çalışıyor.

Onların anlatımlarına göre hayvanlar üzerinde de otlar kadar çok çalışma ve araştırma yapılsa daha birçok hayvanın şifalı yönleri ortaya çıkabilir. Yani bu konuda büyük bir bilimsel açık bulunuyor. Mesela karınca yumurtası yağı İran’daki karınca çiftliklerinden getirtiliyor.

İran kökenlidir. Osmanlı döneminde harem cariyelerince ve Uzakdoğu kadınlarınca yaygın olarak kullanılmıştır. Vücut tüylerini azaltmakta kullanılır, tüyler alındıktan sonra uygulanmaktadır.

Mısır kraliçesi Kleopatra'nın her gün deve sütü ile yıkandığı efsanesini hemen herkes duymuştur. Moritanyalı hanımlar da geleneksel olarak cilt güzellikleri için deve sütü içerler. Geleneksel tıpta yüzyıllardır diyabet tedavisinde kullanılmıştır. Afrika'da AİDS'li hastalara içirilir.

Bağışıklık sistemini güçlendirir. İçinde bulunan squalene maddesi, tümör gelişimini ve büyümesini engeller. Bakteri, virüs ve kanser hücrelerini yok eden akyuvar türünün sayısını artırır, dolayısıyla kemoterapi alan kanser hastalarına destek tedavisi olarak önerilir.

Köpekbalıklarının kıkırdaklarından kurutma ve dondurma yöntemiyle elde edilir. Yüksek oranda protein, kalsiyum, sodyum, fosfor ve kondroitin sülfat denilen en önemli kıkırdak bileşenini içerir. Birçok eklem hastalığında, eklem romatizmasında, osteoporozda etkilidir. Yaraları iyileştirir. Egzema ve sedefe iyi gelir.

Geleneksel Çin tıbbı ilaçlarındandır. Anti-enflamatuar ve ağrı giderici etkileri vardır. En sık kullanım alanı Romatoid Artrit, eklem romatizması gibi eklem rahatsızlıklarıdır. Saç dökülmelerinde ve saçkıranda tarih boyunca kullanılmışlığı vardır. Saç diplerinde uyarıcı ve kan dolaşımını artırıcı etkisiyle fayda sağladığı düşünülür.

Kendine has salgısı ile boyundan büyük işler yapar. Bu salgıların hücre yenileyici özelliği bulunmakta. Ayrıca bu salgılar ölü cildin atılmasına yardımcı olur. Bazı önemli antioksidan maddeleri de bünyesinde barındırır. Cilt yaşlanmasını geciktirici etkileri vardır.

Parkinson ve Alzheimer hastalıklarının ilerlemesini geciktirici etkileri mevcut. Yaşlanmayı geciktirir, bağışıklık sistemini güçlendirir, mikrobik hastalıklardan korur. Yara, yanık ve kırık iyileşmesini hızlandırır. Hücre yenilenmesini hızlandırır. Kronik yorgunluk sendromu ve strese karşı mücadelede çok önemlidir.

Babilli ve Mısırlı hekimler, ünlü hekimlerden Galen ve İbni Sina’nın da sülük tedavisi uyguladığına dair yazıtlar vardır. Almanya’da birçok hirudoterapi kliniği mevcuttur. Sülükler, ağrı kesici ve kuvvetli antioksidan içeren maddeler salgılarlar. Varis, hemoroid, damar tıkanıklıkları, eklem ve cilt hastalıklarında kullanılır.

Yerel Seçim 2024


En Çok Aranan Haberler