İSTANBUL (ANKA)- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, Türkiye'de gazeteci haklarının hem hükümet hem de AB tarafından görmezden gelindiğini söyledi.
Erinç, "Hükümet, seçim atmosferi başlayınca 301. madde ile ilgili bir değişikliğe gitmekten korktu. AB ise ifade özgürlüğünü gerileten yeni Türk Ceza Yasası'nı alkışlıyor" dedi. Erinç, basına yönelik baskıların DP ve Özal döneminde de yaşandığını, ancak hiçbir zaman bugünkü kadar açıkça yapılmadığını, medya-ticaret-siyaset ilişkisi düzene konulmak yerine daha da geriye gidildiğini savundu
TGC Başkanı Erinç, ANKA Review Dergisi'nin son sayısında yer alan söyleşisinde, Türkiye'de Türk Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasası'nın mevcut haliyle ifade özgürlüğü ve demokrasi önünde engel teşkil ettiğini belirterek, Türk Ceza Yasası'nın 13 maddesini ifade özgürlüğü lehine değiştirmeyi başardıklarını ancak çok tartışılan 301. madde konusunda ilerleme sağlayamadıklarını ifade etti. Birçok bakanın yurtdışı temaslarında 301. maddeyi değiştirmek için söz verdiğini, ama Türkiye'ye dönüşlerinde sözlerini unuttuğunu dile getiren Erinç, "Şimdi seçim atmosferi başlayınca, hükümetin 301. madde ile ilgili bir değişikliğe gitmekten gözü korktu" dedi. Erinç, Başbakan ve diğer ilgili bakanların kamuoyuna, "ilgili kurumlardan görüş ve öneri, katkı bekliyoruz" diye açıklama yaptığını, TGC'nin de bu amaçla bir öneri paketi hazırladığını hatırlatarak, ancak hükümetten bu öneri paketine yönelik şimdiye kadar hiç bir görüşme ve istişare isteği gelmediğini belirtti.
Terörle Mücadele Yasası'nda yapılan değişiklikle özellikle üç maddede ifade özgürlüğü açısından geriye gidildiğini vurgulayan Erinç, "Suçun işlenmesine katılmak gibi bir madde var. Burada gazete sahipleri ve üst düzey yöneticileri de sorumlu tutuluyor. Halbuki basın yasasında sadece eser ve yazı sahibi sorumludur. Biz karşı çıktık. Cumhurbaşkanı da Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açtı. Dava halen sürüyor" diye konuştu.
"TMSF ELİNDEKİ BASIN-YAYIN KURULUŞLARI KUŞKU DOĞURUYOR"
Erinç, iktidar olmadan önce "hapiste gazeteci kalmayacak, ifade özgürlüğünü sağlayacağız" söylemi ile hareket eden AKP'nin iktidar olduktan sonra hem ifade özgürlüğünün önünü kesen maddeler getirdiğini hem de bu dönemde hapis tehdidi altındaki gazeteci sayısının ikiye katlandığını söyledi. Türkiye'de basın özgürlüğü için "hem var hem yok" denebileceğini ifade eden Erinç, "AKP iktidarı hem acil eylem planında hem de hükümet programlarında iktidar-medya ilişkisini rayına oturtacağı sözünü vermişti. Bu konuda hiçbir adım atılmadığı gibi, geriye gidildiği de çok aşikar. Nedenlerinden biri medya ve ticaret ilişkisinin çarpıklığında yatıyor. Bazı TV'ler, gazeteler Maliye Bakanlığı tarafından denetime tabi tutulurken, bazılarının denetimden titizlikle kaçınıldığı ortada. Demek ki burada bir tercih söz konusu" değerlendirmesinde bulundu. Erinç, basına yönelik baskıların DP ve Özal döneminde de yaşandığını, ancak hiçbir zaman bugünkü kadar açıkça yapılmadığını savundu. Sabah ve ATV grubunun satışına da değinen Erinç, TMSF tarafından yönetilen basın-yayın kuruluşlarının seçimler öncesi iktidar lehine yayın yaptığına yönelik kuşkuların giderilmesi gerektiğinin altını çizdi. Satış sürecinin mümkün olduğu kadar hızlı işlemesi gerektiğini vurgulayan Erinç, ancak seçim döneminin araya girmesi ile bu durumun zora girdiğini kaydetti.
"AB'Lİ YETKİLİLER TÜRKİYE'Yİ İYİ TANIMIYOR"
Erinç, ifade özgürlüğü konusunda AB'nin Türkiye'deki sivil toplum örgütlerini yalnız bıraktığına vurgu yaparak, AB'nin ifade özgürlüğüne yönelik girişimlerine bakıldığında, AB'li yetkililerin Türkiye'yi pek tanımadıklarının ortaya çıktığını dile getirdi. TGC olarak ceza yasasındaki yeni düzenlemelerin 26 maddesine açıkça karşı çıktılarını ve değiştirilmesini talep ettiklerini hatırlatan Erinç, AB'nin ise Türk Ceza Yasasını bir referans olarak kabul edip alkışladığını söyledi.
Erinç, şöyle konuştu:
"AB yetkililerine kulaktan dolma bilgilerle değil, konularında uzman sivil toplum görüşlerinin görüşlerini sorarak ve yeterli kaynaktan bilgi alarak bir politika oluşturmasını tavsiye ederiz. Bazı konularda önyargıları var. Sorunları tam bilmeden kendilerine iletilen bilgilerle yetiniyorlar. Bilindiği gibi AB ülkelerinin bir bölümü Türkiye'nin tam üyeliğine karşılar ve bunu engellemek için çaba gösteriyorlar. Karşı olmayanların temsilcileri de özen göstermeden yaptıkları açıklamalarla Türkiye'deki AB karşıtlarının artmasına yol açıyorlar. Bu yolla da Türkiye'nin AB'ye üye olmasını istemeyenlerin işini kolaylaştırıyorlar ve Türkiye'ye karşı olan ülkelere de yeni olanaklar oluşturmuş oluyorlar. Bu tutumlarından vazgeçsinler diyorum."
"BASINDA SENDİKAL ÖRGÜTLENME HAKKI YOK"
Medya sektöründeki sendikalaşma oranının da AB ortalamalarının çok altında olduğunu belirten Erinç, sendikal örgütlenme haklarının olmamasının sendikalaşma önündeki en büyük engel olduğunu kaydetti. Erinç, Türkiye'de fiilen ve hukuken gazeteci sayılanların sayısının, fiilen gazetecilik yapan ama hukuken gazeteci olarak görülmeyen kesimin nerdeyse beşte biri düzeyinde olduğuna dikkat çekerek, gazetelerin üst yöneticilerinin ise AB'ye girme konusunda çaba gösterirken, diğer yandan gazetecilerin sendikalaşmasının önünde engeller çıkarmasının "ironik bir durum" olduğunu söyledi.
"SEÇİM DÖNEMİNDE YAPILAN YAYINLARA DİKKAT EDİLMELİ"
Erinç, özellikle seçim döneminde gazetecilere de önemli görevler düştüğüne dikkat çekerek, 1998 yılında yayımlanan Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi uyarınca gazetecilerin bilerek ve isteyerek bilgileri çarpıtmamaları gerektiğine vurgu yaptı. Gazetecilerin kendilerini haber kaynağı ile özdeşleştirmemeleri gerektiğinin de altını çizen Erinç, "Şimdi Türkiye seçim döneminde. İsteriz ki medya mensupları ve kuruluşları bu kurallara uysunlar. Hükümetler de seçim sonrası için ifade özgürlüğü açısından verdikleri sözleri tutsunlar. Seçim bildirgelerinde de bu konular açıkça belirtilmeli. Beklentimiz siyasetin hukukla iç içe geçmemesidir. Hukuk-siyaset bağlantısının kesilmesi gerekir. İfade özgürlüğü bağlamında yasaların yapılmasında siyasetin değil hukukun ön plana geçirilmesi temel arzumuzdur" diye konuştu.
TGC'nin şu anda Türkiye'nin fikir yelpazesini en sağından en soluna kadar yayılmış 3 bin 345 üyesi bulunduğunu ifade ederek, "Siyasetle ilgimiz ancak mesleğimizle ilgili konularda görüş açıklama veya katkı yapmakla sınırlı. Medyadan meslek ilkelerine uymalarını beklemeleri istemek aynı zamanda toplumun da medyadan isteğidir" dedi.