İnternetle tanışmak, resmen bir tören gibiydi, kendine has ritüelleri vardı. Telefon hattını modemle paylaşır, biri ararsa da bağlantının kopmaması için dua edilirdi. Evin içinden telefonu kim açtı serzenişleri, dijital çağın ilk tartışmalarıydı. Modem numarası çevrilir, 56k hızına ulaşma hayaliyle ekrana kilitlenilirdi. Tabii bunun yanında sayfa yüklenirken kahve yapmaya gider, döndüğünüzde belki bir görsel daha tamamlanmış olurdu. Çevirmeli bağlantı, faturalarıyla, meşgul hat uyarılarıyla ve gece yarısı indirme seanslarıyla evin ortak projesine dönüşürdü. Bugün fiber internet bize her şeyi anında sunuyor ama o yavaşlığın kattığı sabır, heyecan ve emek duygusu artık yok.
Surf yapmak, dijital denizlerde gezinmek anlamına geliyordu o zamanlar. Google bile yokken sayfadan sayfaya atlamak bir keşif gibiydi. Tarayıcı sekmesi yoktu, her site yeni bir macera haline dönüşüyordu. Surf yaparken bazen ansızın reklamlara düşer, bazen bir blogda kaybolur, bazen de internetin karanlık köşelerinde bulurduk kendmizi.
O karmaşık, metalik tıngırtılar aslında veri paketlerinin birbirine selam göndermesiydi. Modem sesi, internetle kurulan ilk temasın tuhaf ama büyüleyici sesiydi. Bir yandan rahatsız edici, diğer yandan heyecan verici. Bağlantı kurulduğunda evde küçük bir sevinç patlaması yaşandığını da eklemek lazım. Bugün Wi-Fi sessizce, neredeyse fark ettirmeden bağlanıyor ama o dönemdeki o ses, bir çağın sembolüydü desek yanlış olmaz.
ICQ, bugünkü mesajlaşma uygulamalarının atasıydı. Numaranız kimliğinizdi, tıpkı bir cep telefonu numarası gibi saklardınız. Her yeni kişi eklemek küçük bir flört anıydı. Profil resimleri yoktu ama kelimelerle anlaşabilirdiniz. Bugün WhatsApp anlık tatmin veriyor ama ICQ samimiydi, sabır gerektiriyordu. İnternette dostlukların, hatta aşkların doğduğu ilk platformdu.
Kim çevrimiçi, kim meşgul? O küçük yeşil ikonun hayat memat meselesi olduğu zamanlardı. Durum mesajına şarkı sözü yazmak gizli bir ilan görevi görüyordu. Görünmez girip sonra yanlışlıkla çevrimiçi olmak ise klasik taktiklerden biriydi. Titreşimler ve emojiler, duygularımızı temsil ediyordu. Son görülme yoktu ama herkes kimin kimle konuştuğunu bir şekilde bilirdi zaten.
Hashtag’li sohbet odalarıyla internetin ilk topluluk ruhu burada filizlendi diyebiliriz.
Sohbet, müzik ve aşk kanallarına girip hiç tanımadığınız insanlarla yazışmak o zamanın en sıradan eğlencesiydi. Bugün garip gelebilir ama o dönem için son derece doğal bir sosyal ortam yaratıyordu. MIRC aynı zamanda ilk moderasyon deneyimiydi. Kimin admin olduğu, orada kimin sözü geçtiğini belirlerdi. Saatlerce klavyenin başında, nick’lerin ardındaki insanları tanımaya çalışırdınız. Bugünün Discord, Reddit ve forum kültürleri, işte o dönemin evrim geçirmiş hali aslında.
Google’dan önce arama gerçek bir sanattı. “En iyi arama motoru hangisi?” sorusu oldukça ciddiydi zira her biri farklı sonuç verirdi. Doğru anahtar kelimeyi yazmak da büyük bir beceriydi. Arama yapmakla araştırma yapmak aynı şeydi diyebiliriz. AltaVista o dönem bilgiye aç bir kuşağın pusulasıydı. Şimdi saniyeler içinde bulduğumuz şeyi o zamanlar sayfa sayfa kazıyorduk.
Bir yüklenme çubuğu, yüzde 83’te takılınca tüm moral yerle bir olurdu. Ama tamamlandığında sizi büyüleyen kısa animasyonlar, mini oyunlar açılırdı. Stickman dövüşleri, saçma ama komik parodiler… Her şey Flash sayesinde yapılabiliyordu.
Kendi web siteniz varsa, o sayaç kutsaldı. Bugün 35 kişi ziyaret etti yazısı, bir influencer başarısıydı o dönem için. Ziyaretçi defterine bırakılan mesajlar samimiydi. Yazı fontları, renkler, sayacın tasarımı bile birer kimlikti. O dönem internet, beğen butonundan daha insaniydi.