Keskin'den 'işkence' iddiaları

BERLİN (İHA) - Alman muhafazakar Die Welt gazetesine mülakat veren İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Avukat Eren Keskin, Türkiye'de sistematik işkence yapıldığını iddia etti. Keskin, Ankara'nın AB rotasını da "gösteri" olarak niteledi.

Tirajı günde 200 bin 200 olan muhafazakar Die Welt gazetesi, Walter de Gregorio imzasıyla İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Eren Keskin ile yapılan mülakatı yayımladı. Keskin, "Hapishanede size de tecavüz edildi mi ya da işkenceye uğradınız mı?" sorusuna, "1995 yılında halka yaptığım bir konuşmada, "Kürtçe" sözcüğünü kullandığım için 6 ay hapiste yatmak zorunda kaldım. Hapishanedeki ilk sorgulanmamda memurlar beni taciz ettiler, bacaklarıma dokundular ve bunların daha bir başlangıç olduğunu söylediler. Bana geceleri tecavüz edeceğini söyleyen gardiyanlar vardı. Ancak ben o zamanlar avukat ve insan hakları savunucusu olarak, onların bu tehditlerini gerçekleştirmeye cesaret edemeyecekleri kadar fazla tanınıyordum. Ancak her kadın bu şansa sahip değildi. Hapishanelerde cinsel tacizler gündelik şeyler. Bunlar, Türkiye'de uygulanan sistematik işkencenin bir parçası" şeklinde cevap verdi.

Reklam
Reklam

Keskin, Die Welt'in "Sistematik işkence sert bir suçlama. Bu konuda delilleriniz var mı?" sorusuna karşı ise "Biz Türkiye'deki en büyük insan hakları örgütüyüz. 15 bin üyemiz var. Ülkenin her yanına dağılmış durumdayız. Raporlarımızı okuyun. Binlerce sayfa. O zaman delilleri görürsünüz. Bakınız, Türkiye AB'ye girmek istiyor, kendini modern, kararlı ve demokratik olarak gösteriyor. Tamamen aldatmaca" diyerek karşılık verdi.

Resmi olarak Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu, fakat gerçeğin bundan farklı olduğunu öne süren Keskin, "Türkiye'de son zamanlarda bir dizi kanunun değiştirildiği, idam cezasının kaldırıldığı, işkencenin ceza kapsamı içerisine alındığı, Kürt dili ve kültürünün serbest bırakıldığı"nın hatırlatılması üzerine de "Eskiye nazaran hissedilen tek fark ne, biliyor musunuz? Eğer ben bugün tutuklanırsam karakolda dayak yemeyeceğim. İtiraf etmek gerekir ki bu bir ilerlemedir, fakat genel kuralı değiştirmiyor. Türkiye, iki çehreli bir devlet kalıyor. Erdoğan ve elçileri, kendilerini Brüksel'de açık ve makul devlet adamları gibi gösteriyorlar. Fakat, burada herşey aynen eskisi gibi. Türkiye'de kaç işkenceci, yeni yasal düzenlemeler temelinde temyizde cezaya çarptırıldı? Hiç biri, çünkü artık resmen işkenceci yok. Ülke bir gecede modern batılı bir demokrasi oluverdi, yüzde yüz Avrupa'ya uygun hale geldi. Maalesef sadece kağıt üzerinde" dedi.

Reklam
Reklam

Keskin, bugün daha kurnazca işkence yöntemlerinin uygulandığı, insanlara, vücutlarında iz kalmasın diye kum torbalarıyla vurulduğu, insanların günlerce uyutulmadıkları, kurbanların vücutlarında tek bir sıyrık bile olmadığı, fakat kelimenin tam anlamıyla ölü gibi yorgun oldukları iddialarında bulundu.

Keskin, Leyla Zana'nın bile artık sistematik işkence olmadığını söylediğinin hatırlatılması üzerine "Leyle Zana büyük bir kadın, cesaretine hayranım takdir ediyorum. Fakat o bir politikacı, uzlaşmacı olmak zorunda ki bu da anlaşılabilir bir durum. Buna karşılık ben serbestim, siyasi çıkarların peşinde değilim, insan hakları için mücadele ediyorum. Leyla ve diğer Kürt siyasetçilerin serbest bırakılmasına seviniyorum. Ama bu sadece sembolik bir hareket" diye karşılık verdi.

AB ülkeleri ve onlarla birlikte ABD'nin, Türkiye'nin jeostratejik nedenlerle AB'ye girmesi gerektiğine çoktan karar verdiklerini savunan Keskin, "Irak savaşından, Yakın ve Orta Doğu'da giderek kötüleşen durumundan sonra bu kesinleşti. Türkiye'de yapılan reformlardan sonra aniden her yolundaymış gibi davranıyorlar. Daha dikkatli bakmıyorlar, çünkü ilgilenmiyorlar. Önemli olan sadece, AB ülkelerinin Türkiye'yi kendi seçmenlerine modern, açık bir ülke olarak satabilmeleridir. Bu, --hadi iki yüzlülük demeyelim--- saflıktır" ifadelerinde bulundu.

Reklam
Reklam

Keskin, Türkiye'nin AB üyeliğine taraftar olup olmadığı sorusu üzerine ise "Her ne kadar AB üyeliğinin kendisi bir değer taşımasa da, Türkiye'nin AB üyeliğini temelde destekliyorum. Biz Türkiye'nin demokratikleşmesini istiyoruz. Bu konuda AB tartışması yardımcı oluyor. Ama AB devletleri Kürtlere karşı uygulanan devlet şiddetini önlemek için ne yaptılar? Ordunun çocuklara karşı da kullandığı silahları Türkiye'ye gönderdiler. Gelişmiş devletlerin bu yüce kulübüne kimin üye olup kimin olmayacağına karar veren ulvi ahlaklı Avrupa'dan bahsetmeden önce, bu katliamların hatırlanması gerekir" dedi.

Haberin Devamı İçin Tıklayın