İnsan beyni hala çözülemeyen birçok gizemle ve çeşitli sistemlerin belli bir düzen ile çalışması şeklinde işler. Bir şeyin, bir kişinin, bir olayın ya da anlık bir durumun gerçekliği beyin ile anlaşılır. Ancak gerçekliği algılayan beyin çeşitli kanıtlara gereksinim duyar ve diğer başka sistemler ile birlikte entegre olarak çalışır.
Gerçek ya da hakikat çok uzun süredir insanlar tarafından açıklanmaya ve tarif edilmeye çalışılan bir kavramdır. Filozoflara göre gerçek felsefi bir kavramdır ve düşüncede var olan şeylere karşıt olarak var olandır ve düşünülmüşün ya da olağanın çok dışındadır.
Sihirbazlık gösterileri, çeşitli illüzyonlar, göz yanılsamaları gibi birçok çalışmayı izlerken ya da farklı görsellere bakarken beyin gözler ile görüleni kendi içinde bir gerçeklik olarak kabul eder ve öyle algılar. Ancak algılar çoğu zaman beyni de kandırabilir ve yanılsamalara neden olabilir. Beynin algılama süreçleri bedenin tamamı ile ilgilidir.
Bir acı, bir ağrı ya da dokunma gibi duyusal bilgiler deride acı reseptörleri tarafından algılanır. Bu bilgiler daha sonra duyu nöronları aracılığı ile beyne iletilir. Bir kişinin tüm organlarını kendine ait hissedebilmesi beden sahipliği olarak adlandırılmıştır ve bu da beynin kabul etmesine bağlıdır.
Bazı kişilerde çeşitli organlarını yabancı ve başkasına ait hissetme problemi de bu durum ile ilgilidir.
Bilim insanları, beynin farklı belirtilerinden hareket ederek sağlıklı olan kişilerin beyinlerindeki mekanizmaları araştırmış ve bu amaç ile bir deney tasarlamıştır. Bu deney kişinin kendine ait olduğu halde olmadığını hissettiren bir deney olarak bilim tarihine geçmiştir.
Beyin, bir şeyin mevcut yerinde olduğunu anlamak için kişinin dünyayı algılamasına ve bir o kadar da onu yaratmasına bağlı olarak işlevini göstermektedir. Bilim insanlarına göre gerçeklik insan tarafından sadece gözlemlenmez, ayrıca zihinde inşa edilir. Örnek olarak bir kişi kalabalık bir ortamda yürürken beyni hızlı gözlemlerini geçmişteki deneyimler ile birleştirir ve bir gerçeklik oluşturur.
Gerçeklik ile hayal gücü birbirinden farklı şekilde işlemektedir. Beyin bu iki kavram arasında bağ kurarak onları algılamaya ve birbirinden ayırmakla görevlidir. Yapılan deneylere ve araştırmalara göre bu durum açıklanmaya çalışılmıştır.
Yapılan araştırmalara göre, sinir sistemi ve nöronları disiplinler arası bir yaklaşımla incelemekte olan nörobilim dalı, beyinde hayal gücü ile algının örtüştüğü devreler bulunduğunu ortaya koymuştur. Tüm bu deneylerin ardından hayal ile gerçekliğin birbiri ile ilişkili olduğu ve birbirinden ayrılmasının zor olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Gerçek ile hayal olan birbirinden ayrılmakta zorlanabilir çünkü beyin her ikisini de aynı şekilde kodlar. Ancak hayal kurmak beyine göre daha zayıf ve etkisiz kalmaktadır. Beyne göre hayalin canlı olma oranı ne kadar yüksek olursa gerçek ile karışma olasılığı ve bir gerçek olarak algılanması da o kadar artmaktadır.
Beyin için önemli olan bilgiyi işlemek olduğu için bir bilginin hayal ya da gerçek olması beynin alanına girmez. Beyin sadece gerçekliğe en uygun ve yakın olanı alır, kabul eder, algılar ve işler. Kendi başına hiçbir şey algılamayan beynin bu özelliği tüm bölgeleri kapsaması ve vücudun tüm bölümleri le işbirliği içinde çalışmasından kaynaklanır.