HABER

"Çocuklarımıza depremi abartıya kaçmadan anlatmalıyız"

SBÜ Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Yetkin: - "Deprem gibi doğal felaketlerden sonra yaşanan uyarılmışlık, insanı korku ve anksiyete haline sokar. Aslında bu durum, psikolojik açıdan harekete geçmek ve insani olarak mücadelenin başlaması açısından doğal bir süreçtir" - "Medyanın deprem gibi doğal olaylarla ilgili yaptığı haberlerle insanların yaşadığı korku sürecini iyi bir şekilde yönetebilmesi gerekiyor. Bilgiyi verirken olayı 'felaketleştirmeden', kaygıyı artırmadan, alınması gereken önlemlere yönelik ve kışkırtıcı olmadan uyarı mahiyetinde bir dil kullanması çok önemli" - "Depremle ilgili önlemlerimizi alırken de aynı şekilde çocuklarımıza, abartıya kaçmadan depremi anlatmamız gerekiyor. Sürecin doğal olduğunu ve önlem almanın önemini vurgulamak lazım"

İSTANBUL (AA) - AYŞE BÜŞRA ERKEÇ - Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Yetkin, Marmara Denizi'nde Silivri açıklarında meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki depremin psikolojik etkilerine ilişkin, "Deprem gibi doğal felaketlerden sonra yaşanan uyarılmışlık hali, insanı korku ve anksiyete haline sokar. Aslında yaşanan deprem korkusu hali psikolojik açıdan harekete geçmek ve insani olarak mücadelenin başlaması için yaşanması gereken doğal bir süreçtir." dedi.

Türk Uyku Tıbbı Derneği (TUTD) Yönetim Kurulu Üyesi de olan Prof. Dr. Yetkin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son günlerde Türkiye'nin gündemini meşgul eden depremin, insan psikolojisine etkilerinin korku ve kaygı bozukluğu şeklinde olduğunu, bu şekilde kaliteli uykunun engellendiğini anlattı.

Anksiyete ve korku hali mekanizmalarının ortak olduğunu dile getiren Yetkin, "Deprem gibi doğal felaketlerden sonra yaşanan uyarılmışlık hali, insanı korku ve anksiyete haline sokar. Aslında yaşanan deprem korkusu hali psikolojik açıdan harekete geçmek ve insani olarak mücadelenin başlaması için yaşanması gereken doğal bir süreçtir." diye konuştu.

Yetkin, insan psikolojisinin doğasında korku ve anksiyete bozukluğunun olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Korku ve anksiyete bozukluğu insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da vardır. Bu doğal süreçte bizi harekete geçiren tehlikeye karşı hazırlıklı olmamızı sağlar. Aslında olabilecek bir tehlike ihtimaline karşı bizi hazırlar ve uyarıcı etkisiyle beraber bizi güçlendirir. Tabii ki aşırı korku-endişe ve anksiyete bozukluğu bazen zarar verici hale geliyor. Zarar verici hale geldiği takdirde zihinsel ve biyolojik sistemimizi olumsuz etkiliyor ve zarar vermeye başlıyor. Deprem gibi doğal bir felaket sonrasında insanların en çok etkilendiği ve zarar gördüğü bölüm ise uyku kalitesinin zarar görmesidir. Uyku bozuluyor ve parçalanmaya başlıyor. Bunun yanı sıra diğer biyolojik rahatsızlıklar içerisinde olan tansiyon ve kalp gibi problemlerin riskini artırmaya başlıyor çünkü uyur-uyanıklık hali vücudu canlı tutarak hızlandırıyor ve yormaya başlıyor. Uyarıcı etki kaçınılmaz olarak var ama zarar verisi etkisini engellemek için işin doğrusu hazırlıklı olma süreçlerini düzgün ve ivedilikle yapmamız lazım. Deprem veya başka felaketler her zaman olabilir, bu süreçleri sağlıklı yönetebilirsek anksiyeteyi de kontrol edebilir hale geliriz."

Doğal afetler karşısında tetiklenen anksiyete ve korku halinin sağlıklı yönetilmediği takdirde, psikolojik bozukluk halinin yerleşik hale gelmeye başladığını kaydeden Yetkin, "Korku dediğimiz şey kaçınılmaz olarak vardır, işin doğrusu bu süreci yönetebilmek, esas olan da bireysel olarak hazırlanmamızdır. Yaşam koşullarımız, çocuklarımızın ve kendimizin emniyetini sağlayabildiğimiz zaman da anksiyeteyi kontrol haline almaya başlarız." diye konuştu.

- "Yaşadığınız her türlü kaygı, çocuğunuza bulaşır"

İstanbul'da yaşanan deprem sonrasında insanların endişelerinin arttığını dile getiren Yetkin, "Depremin yaşanmasından sonra anksiyetemizi kontrol edeceğiz evet ama aynı zamanda çocuklarımız, çevremiz var ve korkunun çevremize de sirayet eden bulaşıcı bir özelliği var." değerlendirmesini yaptı.

Prof. Dr. Yetkin, yaşanan kötü bir olay sonrasında kişiyi pençesine alan duygu durum bozukluğunun, bireyi etkilediği kadar yakın çevresine de bulaşmaması için gerekli önlemlerin nasıl alınacağını şöyle anlattı:

"Yaşadığınız her türlü kaygınız, çocuğunuza bulaşır çünkü huzursuzluğunuz ve kaygınız sonuç itibariyle evladınıza model olacaktır. Eğer kendi kaygılarınızı kontrol edebildiğiniz takdirde, çocuğunuzun duygusal bozukluğuyla da baş edebilirsiniz ve daha sağlıklı bir sürece gidersiniz. Korku durumunun devamlılığını sürdürmesi uyaranın varlığıyla beraber devam eden bir süreçtir, yani tehlike anı geçtiği zaman korkularınızdan da kurtulursunuz. Uyaran dediğimiz mesela deprem var ise korku ve aşırı endişe hali de vardır. Burada gazetecilerimize de büyük bir iş düşüyor çünkü, medyanın deprem gibi doğal felaket olaylarıyla ilgili yaptığı haberlerle, insanların yaşadığı korku sürecini iyi bir şekilde yönetebilmesi gerekiyor. Bilgiyi verirken olayı 'felaketleştirmeden' ve halkın üzerindeki kaygıyı artırmadan, alınması gereken önlemlere yönelik ve kışkırtıcı olmadan uyarı mahiyetinde bir dil kullanması çok önemli."

Yetkin, "Korku, vücudumuzu harekete geçirir, sinir ve hormonal sistemimizi uyarır ama süreğen bir tarzda devam eden uyarılmışlık hissi de bizi tükenmişliğe götürür. Devamlı gergin, korkulu bir halde olmak tahammül limitini aşmaya doğru giderse tükenmişliğe doğru gitmeye başlarız ki baş etme mekanizmalarımızı kaybedebiliriz." ifadelerini kullandı.

- "Çocuğunuzun kişiliği, sizden aldığı rol-model neticesinde oluşacaktır"

Engel olunamayacak düzeyde yaşanan kötü olaylar karşısında doğru davranış şekillerinden örnekler veren Yetkin, sözlerini, şöyle tamamladı:

"Korku ve anksiyeteyi iyi bir şekilde yönetebildiğimiz takdirde sağ-salim bir şekilde içinde bulunduğumuz durumdan sağlıklı ve kolayca çıkabiliriz. Çocuklarımız, özellikle anne-babaların tepki ve duygularını çok iyi yakalarlar ve çok doğru bir şekilde de tespit ederler. Biz, önlemlerimizi alırken, tabii ki felaket haberleriyle beraber doğal bir tepki gösterirken temkinli olmak lazım. Yani bu huzursuzluğun çocuklarımıza sirayet etmesini önlemek için olabildiğince kontrol altına almak lazım. Depremle ilgili önlemlerimizi alırken de aynı şekilde çocuklarımıza, abartıya kaçmadan, rahat ve abartısız cümlelerle anlatmamız gerekiyor. Sürecin doğal olduğunu ve önlem almanın önemli olduğunu ifade ederek, dramatik bir tabloya sokmadan anlatmamız lazım. Sizin deprem esnasında ve sonrasında yaptığını ve söylediğiniz her şeyi çocuğunuz zaten sizi izlediği için ona ayrıca rahatlatma cümleleri kurmanıza bile gerek kalmayacaktır çünkü zaten tavırlarınız çocuğunuzu rahatlatacak ve sürecin normal olduğunu kavrayacaktır. Çocuğunuzun kişiliği sizden aldığı rol-model neticesinde ortaya çıkan tepkilerle doğal bir şekilde oluşacaktır ve onları güvenli bir zeminde büyütecektir."

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler