Alkol… Milattan önce 10.000’lerden bu yana keyif veriyor.
Ergenlik dönemlerimizden beri tartıştığımız "köpüklü bira iyi bira mıdır" ya da "viskiyle rakıyı karıştırmamak lazım abi" gibi soruların aslında dünya üzerinde her ülkede ve üstelik binlerce yıldır tartışıldığını bilmek size de komik gelmiyor mu?
Evet, fermente içkilerin icadının aslında milattan önce 10.000 ila 5000 yıllarına dek dayandığı tahmin ediliyor. Neolitik çağlarda (M.Ö. 6000’ler) Çinliler fermente içkilerini üzüm ve beyaz diken meyvesinden elde ederek aslında dünyanın ilk şarabını yapıyorlar, M.Ö. 2000’lerde Antik Yunanlar işin içine bal karıştırıyorlar; ve böyle böyle tarih her seferinde yepyeni içkiler sunarak kendini geliştiriyor.
Yakın geçmişe bakarsak...
Alkollü içeceklerin ve günümüzde devletlerin uyuşturucu madde adı altında yasakladığı bin türlü otun uzak geçmişte iyileştirici özellikte ve ruhani törenlerde kullanıldığını zaten biliyoruz. Yakın geçmişte ise alkollü içeceklerin kullanımı daha çok sosyal ilişkilerle, yine yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada varolan sosyal içicilik kavramıyla ilgili.
Alkollü içki firmalarının reklam başarısı mıdır, yoksa jenerasyondan jenerasyona aktarılan bir gelenek midir bilinmez; dünyanın en başarılı insanlarının da ciddi bir bölümünde alkol tüketimi görülüyor: Amerikan başkanları Roosevelt’ten, J.F. Kennedy’den tutun da, İngiliz başbakanı Winston Churchill’e kadar üstelik! (Akşamdan kalma olduğumuzda içtiğimiz soda-limon-tuz karışımının Churchill diye adlandırıldığını hatırlatırız)
En sevdiğimiz oyuncuların en sevdiğimiz rollerinde, rock yıldızlarında, edebiyatçılarda karşılaşıyoruz bu yanıcı maddeyle.
Alkol hayatımızda, sosyal ilişkilerimizde, düşünce yapımızda. Üstelik yukarıda da belirttiğimiz gibi; binlerce yıldır.
2000’li yılların gençleri bu durumu değiştirmeye kararlı!
...demek isterdik, ancak bizim de dahil olduğumuz 2000’li yılların gençlerinin dünyayı değiştirmek gibi bir dertleri -bi’ ara vardı belki ama- artık yok, bireysel takılıyoruz.
İşte tüm bu bireyselliğin içinde yeni bir akım başladı: ALKOLSÜZ İÇECEKLERLE SOSYALLEŞME! Bir şeyler içip sohbet etmek, sosyalleşmek söz konusu olduğunda pek alışık olunmayan bir durum da olsa hakikaten başladı böyle bir akım.
Sebebi inanç değil.
Bahsettiğimiz kitle, haftasonları arkadaşları ile buluşup, bar bar gezip, ertesi güne esaslı bir baş ağrısı ve susuzlukla uyanmasını beklediğimiz kitle. Kimisi üniversite öğrencisi, kimisi yazar, kimisi sanatçı, grafiker, blogger; yani Amerika’nın _‘Beyaz Türk’_leri. Amerika’nın, çünkü bu akım Amerika Birleşik Devletleri’nde, Los Angeles’ta başladı; New York’a sıçraması da uzun sürmedi.
Nasıl oldu da ayıklık moda oldu?
Ama artık alkollü içeceklerin muhabbetin kalitesini düşürdüğünü, anlamsızlaştırdığını, akşamdan kalmalığın sosyalleşmenin önünde koca bir engel olduğunu düşünüyorlar.
Alkolsüz barlar, artık New York’un her köşesinde.
27 yaşındaki MBA öğrencisi June Zhang ise, insanlarla daha derin sohbetler yapmak istediğinin ancak sarhoşluğun bunun önünde bir engel olduğunun üzerinde duruyor.
Bu akımı çok farklı anlamlandıranlar da mevcut elbette.
İşte Saedi’ye göre tam da bu noktada bugünün trendleri devreye giriyor: Bu insanlar stresten uzaklaşmanın yolu olarak alkolü değil, Instagram’da fenomen olan yogi’leri (yoga yapan kimse) takip ediyorlar. E tabii yogiler bira içmiyorlar, yüzde yüz organik meyve suları tüketiyorlar...
Her akımda olduğu gibi bu akımın da başlangıç sebepleri 10 yıllar sonra daha iyi anlaşılacaktır. Şimdilik böyle bir akımın varolduğunu bilmekle, bu durumu anlamaya çalışmakla yetiniyoruz.
_Kaynaklar: TheGuardian.com, Wikipedia.org, Biography.com, History.com_