Çinli araştırmacılar, bu ileri teknolojiyi kullanarak geliştirdikleri uydunun, geleneksel teleskoplar ve önde gelen casus kameralara kıyasla 100 kat daha yüksek performans sergilediğini duyurdu. South China Morning Post’un haberine göre, bu yenilikçi sistem, Çin Bilimler Akademisi Havacılık Bilgi Araştırma Enstitüsü tarafından geliştirildi ve bulgular Chinese Journal of Lasers dergisinin 52. sayısında (Cilt 3) yayımlandı.
Bu güçlü uydu, geniş bir uygulama yelpazesine sahip. Özellikle yabancı uyduların daha önce ulaşılamayan bir detay seviyesinde izlenmesini sağlayabilir. Çin’in kuzeybatısındaki Qinghai Gölü’nde gerçekleştirilen testlerde, sentetik açıklıklı lidar (SAL) adı verilen lazer radar sistemi kullanılarak iki ve üç boyutlu görüntüler elde edildi.
Sentetik açıklıklı lidar (SAL), bir nesnenin hareketini kullanarak diğer ışın taramalı radar sistemlerinden çok daha yüksek çözünürlüklü görüntüler üretiyor. Geleneksel sentetik açıklıklı radar (SAR) sistemleri, daha uzun dalga boylarına sahip mikrodalga radyasyonuna dayanıyordu ve bu da düşük çözünürlüklü görüntülere yol açıyordu. Ancak Çin’in yeni sistemi, optik dalga boylarında çalışıyor. Bu dalga boyları, mikrodalgalara göre çok daha kısa olduğu için daha keskin ve net görüntüler elde edilmesini sağlıyor.
Bu gelişme, geçmişteki kilometre taşlarını geride bırakıyor. Örneğin, 2011’de Lockheed Martin tarafından yapılan bir testte, 1,6 kilometre mesafeden yalnızca 2 santimetre azimut çözünürlüğüne ulaşılmıştı. Çin’de ise 6,9 kilometre mesafeden 5 santimetre çözünürlük elde edilmişti. Yeni sistem ise 100 kilometreyi aşan mesafelerden milimetrik çözünürlük sunarak bu alanda devrim yaratıyor.
Çinli ekip, lazer ışınını 4x4 mikro lens dizisine bölerek sistemin optik açıklığını 17,2 milimetreden 68,8 milimetreye çıkardı. Bu yenilik, görüş alanı ile açıklık boyutu arasındaki tarihsel sınırlamaları aşarak sistemin performansını artırdı.
Testler, sabit rüzgar ve az bulut örtüsüyle neredeyse kusursuz hava koşullarında gerçekleştirildi. Ancak uzmanlar, kötü hava şartlarının veya atmosferik bozulmaların sistemin hassasiyetini ve güvenilirliğini olumsuz etkileyebileceği konusunda uyarıyor. Bu durum, teknolojinin gerçek dünya koşullarında ne kadar etkili olacağı sorusunu gündeme getiriyor.