Tat alma alıcıları, sadece yenilen besinlerin tadını ayırt etmemizi sağlamakla kalmaz. Bununla beraber insan vücudu için zararlı ya da tüketilmemesi gereken maddelerin tanınmasına da yardımcı olur. Örneğin, acı ya da bozulmuş bir gıda ağızda rahatsız edici bir tat bırakarak bizi uyarır. Bu sayede olası bir zehirlenmenin ya da sağlık sorununun önüne geçilir. Tat alma mekanizması beslenme sürecini keyifli hale getiren ve vücudu tehlikelere karşı koruyan doğal bir savunma sistemidir. Bu da yaşam kalitesini artırırken sağlığı koruyan bir işlev görür. Bu noktada dilin neden farklı bölgelerinin olduğu ve farklı tatlar alındığı merak edilir.
Dil, kişilerin konuşmasına ve tat almasına yardımcı olan önemli bir organ olarak öne çıkar. Günlük yaşamda kendimizi ifade etmemizin temel aracı olan dil, iletişimin merkezinde yer alır. Bu organ konuşmayla beraber beslenme esnasında tattığımız lezzetleri de hissetmemizi sağlar.
Tat alma mekanizması dilin yüzeyinde yer alan tat tomurcukları olarak adlandırılan özel yapılar sayesinde gerçekleşir. Bu tomurcuklar yediğimiz ya da içtiğimiz şeylerin içindeki kimyasal maddeleri algılayan özel hücrelerden oluşur. Dilin farklı bölgelerinde bulunan bu hücreler tatlı, ekşi, tuzlu, acı ve umamı gibi 5 temel tadı algılayabilir.
Tat alma süreci şu şekilde gerçekleşir:
Tat alma yeteneği her insanda aynı şekilde gelişmeyebilir. İnsanların genetik yapısı yaşadığı çevre, yeme alışkanlıkları ve hatta bazı hastalıklar ya da ilaçlar tat alma duyusunu etkileyebilir. Bazen tat alma geçici olarak zayıflayabilir ya da tamamen kaybolabilir.
Yenidoğan bebeklerin tat alma duyusu oldukça hassas bir şekilde çalışır. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecinde zamanla bu hassasiyet biraz daha azalmaya başlar. Tat alma duyusundaki bu değişimde beslenme alışkanlıkları ve çevresel faktörler de önemli rol oynar. Bu açıdan düşünüldüğünde ağız ve diş sağlığı kadar dilin sağlığı da oldukça önemlidir.
Tatlı tatları algılayan reseptörler dilin ön kısmında ve yan kenarlarında yer alır. Tuzlu tatları algılayanlar dilin orta bölümünde bulunurken, ekşi ve acı tatları algılayan reseptörler ise dilin arka bölümünde konumlanmıştır. Bu düzen sayesinde farklı tatların daha iyi ayrıştırılması sağlanır.
Bilindiği üzere tatların algılanabilmesi için öncelikle besinlerin ağızda tükürük yardımıyla çözünmesi gerekir. Suda çözünen besin maddeleri tat alma tomurcuklarını uyarır. Uyarılan tomurcuklardaki sinir uçları bu bilgiyi sinyaller aracılığıyla beynin tat alma merkezine iletir. Beyin ise bu sinyalleri değerlendirerek ne yediğimizi ve onun ne kadar lezzetli olduğunu algılar.
Yani tat alma süreci sadece dilde gerçekleşmez. Sinir sistemi ve beyin arasında dengeli bir şekilde çalışan bir mekanizma sayesinde gerçekleşir. Bu sistem sayesinde yiyeceklerin tadı hissedilir ve hatta beslenme sürecinden keyif alınır.