Telekomünikasyon Kurumu Başkanı Tayfun Acarer, telefon dinlenmesi konusunun toplumda bir "paranoya" haline geldiğini belirterek, "Uzaydan dinleniyoruz gibi iddialar komik geliyor" dedi.
İnternet güvenliği için yeni düzenlemelerin kapıda olduğunu bildiren Acarer: "İnternet öyle hızlı gelişiyor ki, arkasından ne teknoloji, ne düzenleme yetişiyor. 100 milyon zombilenmiş bilgisayar olduğu söyleniyor. Pishing gibi yeni bir kavram ortaya çıktı. Şu anda yasal düzenlemeler yetersiz. Ben bile ne yapacağımı bilmiyorum."
Acarer, yeni bir denetim mekanizması üzerinde tartıştıklarını söyledi.
Mynet yazarı Emin Pazarcı'nın sorularını yanıtlayan Acarer, baz istasyonları ve cep telefonlarının sağlığa zararlı olduğu iddialarına da katılmıyor: "Bunlar gerçekten zararlı ve kanser yapıyorsa, sağlam adam kalmaması lazımdı."
Türkiye'de telefon dinlemelerinin başında ve son denetim noktasında bulunan Telekomünikasyon Kurulu Başkanı Tayfun Acarer, "Kendimin bile dinlenip dinlenmediğimi bilmiyorum. Dinlenmekten de korkmuyorum" dedi. Türkiye'nin isteyenin istediği kişiyi fişi takıp dinlediği bir ülke olmadığına işaret eden Acarer, "Uzaydan dinleniyoruz" gibi iddiaları komik bulduğunu söyledi. Bütün dünyanın internet güvenliği konusunda çalışmalar yaptığını bildiren Acarer, yapılan düzenlemelerin hızla gelişen interneti yakalayamadığını belirterek, "100 milyon zombilenmiş bilgisayar olduğu söyleniyor. Pishing denilen yeni bir kavram ortaya çıktı, özel hakaret siteleri kuruluyor. Şu anda yasal düzenlemeler yetersiz. Ben bile ne yapacağımı bilmiyorum. Yeni bir denetim mekanizması üzerinde çalışıyoruz" dedi.
Baz istasyonu ve cep telefonlarının sağlığa zararlı olduğunu iddialarına da katılmayan Acarer, "Bunlar gerçekten zararlı ve kanser yapıyorsa, sağlam adam kalmaması lazımdı" diye konuştu. Telekomünikasyon Kurumu Başkanı Tayfun Acarer, Emin Pazarcı'nın sorularına şu cevapları verdi:
Soru: Önce, Telekomünikasyon Kurumu nedir? Oradan başlayalım istiyorum. Görevleri nelerdir? Telekomünikasyonla ilgili işlemlerde ne tür düzenleyici görevleri vardır?
Acarer: Tam sayısı bilmiyorum, ama 7 veya 8 üst kurumdan bir tanesi. Bunları, belli sektörleri regüle eden, düzenleyen, daha sonra düzenlediği kuruluşlar arasında hakemlik yapan, düzenleyici ve denetleyici kurum olarak tanımlayabiliriz. Düzenlediği sektör, öncelikle telekomünikasyon sektörü idi. Fakat son dönemlerde telekomünikasyon ifadesi biraz yetersiz kalmaya başladı. Bunun dünyadaki tanımlama şekli bilgi teknolojileri ve iletişim. Telekomünikasyon ve iletişim, artık birbirinden ayrılamaz şeyler. Telekomünikasyon artık tek başına yetersiz kalmaya başladı. Bilgi ve iletişim, yani yazılım ve donanım, artık bu sektörün düzenlediği alan oluyor. Bir de gelişen bir sektör.
Soru: Kurum ne yapıyor? Bu işin başında krallık mevkiindeki bir yerde mi oturuyor?
Acarer: Tanımınız doğru tabi, tepede duruyor. İletişim sektörünü düzenliyor ve denetliyor. Aynı zamanda da hakemlik yapıyor. İhtilaflar mutlaka çıkıyor. Çünkü burada paralel menfaat diye bir şey yok. Mutlaka menfaatler çatışıyor. Eskiden sabit telefonla sadece ses haberleşmesi yapardınız. Sonra data artı görüntü başladı. Artık televizyon, video hepsi birbirinin içine girmeye başladı. Bu sabitten gelirken, şimdi mobilden de karışmaya başladı. Sektör sürekli gelişiyor. Bizim yaptığımız bu sektördeki düzenleme, denetleme. Burada mutlaka çıkar çatışması olacağı için de arada hakemlik yapıyor.
Soru: Gerçi eskiden beri var, ama son dönemde telefonların dinlenmesi toplumda ciddi biçimde konuşulur oldu. Kurumunuz telefon dinlemelerinin neresinde? Size gelen taleplerle ilgili olarak nasıl hareket ediyorsunuz?
Acarer: Bu dinlemelerde doğrudan demek doğru değil, dolaylı demek o da doğru değil, başka bir tarafındayız. Bu dinleme olayını şöyle gruplamak lazım: Türkiye'de kanunla kurulmuş resmi üç ayrı birim var. Bir tarafta Emniyet'in, bir tarafta MİT'in, bir tarafta da Jandarma'nın istihbaratı var. Bunlar biliniyor. Bunların da özel kanunları var. Dinlemeyi yapan yerler bunlar. Ama tabi bu da istediğin şekilde dinle, istediğini dinle, ne zaman canın istiyorsa dinle şeklinde değil. Bunlar da kendi kanunlarına ve mevzuata uygun bir şekilde dinleme yapıyorlar. Yani, bu tanımı koymak lazım.
"YOK ÖYLE FİŞİ TAK, DİNLE"
Soru: Şunu söyleyebilir miyiz? Bu kurumların alt yapısı müsait mi? Hakim kararı olmadan da istediklerinde fişi takıp dinleyebilirler mi?
Acarer: Eskiden evet. Bizim bünyemizde kurulan bu İletişim Başkanlığı ile ilgili kanun çıkmadan, bu kısmen yapılabilirdi. Ama, şöyle bir işlem yok. Fişi tak, dinle, falan diye bir şey olmaz. Bu hangi birimse, dinleyeceği kişi GSM abonesiyse, o abonenin operatöründen istiyordu, bunu. Ama yine de mevzuat içinde, kanunun kendine tanıdığı sınırlar içinde istiyordu. Diyeceksiniz ki, "orada çalışan birim münferit olarak böyle bir şey yapamaz mı?" Bu yapılabilir, onu bırakın o operatörün içindeki birisi de bunu yapabilir.
Soru: Telefon dinlemelerinde bunlar kayıt altına alınıp, sonradan mı deşifre ediliyor? Yoksa, sürekli başında birisi oturuyor, kulaklığı takıp mı dinliyor?
Acarer: Bu fiziksel olarak mümkün değil. Şimdi tabi olayın buradaki aciliyeti önemli. Yani izlemeye alınmışsa o normal olarak banttan dinleniyor, ama çok acil çok önemli, işte ne bileyim ülke veya can-mal güvenliğine ilişkin bir olay varsa, o anda tabi canlı dinleme olabilir. Şu andaki yapıyı da anlatalım ki, yanlış bir değerlendirme olmasın. Bir kere dinleyen birimler bu üç birim. Peki İletişim Başkanlığı nerede? Mevzuatı düzenleyen kanun gereği İletişim Başkanlığı'nın işlevi, dinleme yapan birimlerden biri ya da bir kaçının birini dinleyecekse, bununla ilgili gerekçesini savcılık aracılığı ile mahkeme kararını alıp, iletmesi. Bu, getirip elden verme şeklinde olmuyor. Elektronik ortamda oluyor. İletişim Başkanlığı, bu hakim kararını değerlendiriyor. Çok büyük oranda yüzde 95 evet diyor. Mevzuata uygun, gerekçesi haklı, bir de mahkeme kararı var. Diyeceksiniz ki geri çevrilenler var mı? Çok, binlercesi geri döndü. Çünkü, bazen mevzuata uymuyor. "Tamam" denildikten sonra da bunun onayını ilgili operatöre gönderiyor, bağlantının temin edilmesi için. Bunun dinlenmesinin yapılması için hatlar İletişim Başkanlığı'na geliyor. Öbür tarafında da hatlar yine İletişim Başkanlığı'na geliyor. Burada connection yapılıyor. Kendisi dinleme yapmıyor, sadece kayıtları alıyor. Elektronik ortamda kodlu olarak alınıp, dinleme birimine bu aktarılıyor. Burada yapılan dinlemenin hukuksal mevzuata uygunluğunun son kontrolü. Bizim aradığımız, dinlemelerin tamamında mahkeme kararının olması.
Soru: O zaman net olarak şunu söyleyebilir miyiz? Mahkeme kararı olmadan Türkiye'de dinleme yapılamaz.
Acarer: Doğru. Bir açık var. O da şu: Diyelim ki çok acil, çok zaman kısıtlaması olan bir olay var. Hakim kararı da alınamamış. Savcılık aracılığı ile olay dinleme birimlerinden bize geldiğinde, kanundaki ifadesiyle aynen "24 saat içinde hakim kararı getirmek kaydıyla" bu dinlemeye izin verilebiliyor. Bu arada connection yapılıyor, ama kayıtlar verilmiyor. Sadece sesli olarak bunu dinleyebilir. 24 saat içinde hakim kararı getirilemezse, bu kayıtlar gönderilmiyor ve siliniyor.
"İŞ PARANOYAYA DÖNDÜ"
Soru: Bir de vatandaşın merak ettiği şu: Diyelim ki ben Emin Pazarcı olarak sizin telefonunuzu öyle ya da böyle dinleyebilir miyim? Böyle bir teknik var mı?
Acarer: Aslında bir yerde bu iş paranoya haline dönmeye başladı, abartılmaya başladı. Dinleme sadece sizin sabit veya mobil telefonunuzun dinlenmesi şeklinde olmayabilir. Şu anda sehpanın altına bir çip de konulmuş olabilir. Ama, ortam dinlenmesine mahkemeler için vermiyor. Benim bildiğim, bizim dışımızda telefonları dinleyecek bir teknik yok. Özellikle sizin mobil iletişiminizi sizin aracınızın arkasına bir araç takılarak dinleyebilir. Basit bir olay değil, ama havadaki sinyali çözerek, bu yapılabilir.
Soru: Herhalde bunun için de milyonlarca dolarlık bir yatırım yapmak gerekir.
Acarer: Tabii ki. Ayrıca bu yasal olmadığı için belge niteliğini de kazanmaz. Ancak belki şantaj için kullanılabilir. Tabii bunu yapmak da suç. Kanunda bir ifade daha var, deniliyor ki: A şahsı eğer İletişim Başkanlığı'nın onayı olmadan bu üç dinleme biriminden biri tarafından ilgili operatöründen dinlenmişse, ona onay veren operatöre kişi başı 20 bin YTL caza verilir. Ayrıca hakkında işlem yapılır. Hem parasal ceza var, hem de yöneticilerle ilgili işlem yapılıyor. Kanunen de suçlu duruma düşüyor. Hiçbir yönetici bunu göze alamaz. 20 bin YTL çarpı 100 dediğiniz zaman ciddi rakamlar tutuyor bu. Onun ötesinde yöneticiler kişisel sorumlu. Kimse bu riski göze alamaz.
Soru: Burada bir paranoya var ve bu konu abartılıyor görüşündesiniz siz.
Acarer: Ben kesinlikle bu kanaatteyim. Dediğim gibi, şimdi şurada üç kişi konuşuyoruz, biri çıkıyor dışarı bu konuşmaları anlatıyor. Ondan sonra da telefonlar dinleniyor deniliyor, yook.
Soru: Telefonları dinlenen kişi dinlendiğinden haberdar olabilir mi? Anlaşılabilir mi telefonların dinlendiği?
Acarer: Sabitte belki anlaşılabilir. Sabitte biliyorsunuz tel üzerinden akım geliyor. Araya bir aparat girdiğinde, biliyorsunuz eskiden iğne ile girerlerdi, bu kalitenin düşmesi demektir. Ama mobilde anlamak tabi zor.
Soru: Bir de deniliyor ki, istihbarat birimleri bir kelimeyi veriyorlar, aralarında o kelimenin geçtiği bütün konuşmaları dinleyebiliyorlar. Olabilir mi bu? Bu yönde mahkeme kararları çıkabilir mi?
Acarer: Yani yok, o kadar da değil. Olamaz, doğrudan o kişiyi dinler.
Soru: Diyelim ki telefon numarasını bilmiyorsunuz, ama kişinin sesi elinizde. Ses karakteri verilerek, telefon dinlemesi yapılabilir mi? O kişinin telefonlarına ulaşılabilir mi?
Acarer: Valla, ben elektronik mühendisiyim, oralara gelemedim.
Soru: Siz yok diyorsunuz, ama herkes bu konuları konuşuyor. Her gün yeni bir iddia ortaya atılıyor.
Acarer: Yasa açık, birkaç sayfalık bir yasa. Orada bizim ne yapacağımız çok net belli. Bir de şu var, siz büroda çalışıyorsunuz, neticede telefonun bir yerle irtibatı var. Çalıştığınız yerde de bu yapılabilir. Neticede bir santrale bağlısınız. Telefonunuzun içine bir dinleme aleti de yerleştirilebilir. Bunlar mümkün, onlar kolay. Bunlar olabilir, ama onun dışında "uzaydan dinliyorlar" gibi iddialar komik geliyor.
"DİNLENMEKTEN KORKMUYORUM"
Soru: Türkiye'de kaç kişi dinleniyor? Bir rakam verebilir misiniz?
Acarer: Açıkçası tam bilmiyorum. Bunu da samimiyetle söylüyorum. Hatta bazen soruyorlar "Sizi de dinliyorlar mı?" diye. Savcılık bir ihtiyaç duymuş, mahkeme de "olur" demişse, dinlesinler o zaman. Sayısal olarak gerçekten bilmiyorum şu anda. "70 milyon insan dinleniyor" deniliyor. 70 milyon insanın dinlenmesi olanaksız. Teknik olarak olanaksız. Buna yetecek sistem de yok. 70 milyon insan için bir de 70 milyon dinleyen koymak lazım. O da olamaz. Dinlenen kişi rakamını da kendimin dinlenip dinlenmediğimi de bilmiyorum. Hiç de önemli değil, dinlenmekten de korkmuyorum.
Soru: Siz sonuçta şunu söylüyorsunuz: Türkiye'de dinleme yapmakla görevli kurumlar yasa dışı dinleme yapamazlar.
Acarer: Evet, yasa dışı dinleme olamaz. Mesela son dönemde basına yansıyanların hepsi yasal. Bunlar, yasal olarak dinlenmiş.
Soru: Bir de tabi internet var. İnternet güvenliği ile ilgili ne tür çalışmalarınız var. Orada da herhalde çabuk sonuç alıcı yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Pek çok insan internette sürekli hakaret, küfür işitip, herhangi bir adım atamıyor.
Acarer: Bu çok önemli bir konu, bunu zaman zaman işlemenizde de yarar var. Siyasi otorite bir şeyler yapmaya kalktığı zaman yanlış değerlendiriliyor. İnternet Kanunu, o da ayrı bir başkanlıktır, bizim bünyemizde olan. "İnternete sansür geldi" şeklinde bir takım yanlış değerlendirmeler ortaya çıkıyor. Bu arada Youtube kapatılıyor, "örneğidir bu" deniliyor. Halbuki o kanun gereği kapatılmadı, başka bir kanun gereği kapatıldı. Atatürk'e Hakaret Kanunu gerekçesiyle kapatıldı. İnternet Başkanlığı olsa da kapatılacaktı, olmasa da kapatılacaktı. Hiç alakası olmayan bir konu. İnternet öyle hızlı bir gelişme gösteriyor ki, arkasından ne teknoloji, ne de düzenlemeler yetişebiliyor. Sadece Türkiye değil, bütün dünya internet düzenlemeleri ile uğraşıyor. Yılda dört defa Avrupa Regülasyon Başkanları toplantısına katılıyorum. Burada gündemin hiç değişmeyen maddelerinden biri internettir. İnsanlar sürekli burada bir arayış içinde. O kadar hızlı gelişiyor ki, mevzuatı adam yetiştiremiyor arkasından. Söylediğiniz olay önemli ve biz burada mutlaka bir düzenleme yapılmalıdır, diyoruz. Bunları kişisel hakaret olarak değerlendiriyoruz.
"BEN BİLE NE YAPACAĞIMI BİLMİYORUM"
Soru: Gerçekten de çok ağır hakaretler yapılıyor.
Acarer: Evet. Daha kötüsü sizin adınıza site açıyorlar. Emin Pazarcı adına site açıyor, işte bu adam şöyledir, şunu yapıyor, bunu yapıyor, şöyledir, böyledir, diyor.
Soru: Sözlükteki bütün kötü kelimeler kullanılıyor.
Acarer: Canı sıkılan bir tanesi "Aaa öyle mi" diyor, bir tanesi "Vay canına" diyor. Bir anda yayılıyor. Siz bilemiyorsunuz nereden yapıldığını. İşte burada bir boşluk var, onu anlatmaya çalışıyorum. Ne yapacaksınız o durumda? Ben mesela bilmiyorum ne yapacağımı. Biliyorum da, öylesine bir mevzuat var ki, savcılığa başvuracağım, mahkeme kararı çıkaracağım, sonra servis sağlayıcısına götüreceğim, falan… Kimse bununla uğraşmak istemiyor, fakat uzun süre devam edince de o kadar çok kişide rahatsızlık var ki… Medya mensuplarının, siyasetçilerin, sanatçıların pek çoğunda var. En kötüsü de karalama. Endişem, mahalli seçim dönemi yaklaşıyor, o zaman da kişisel karalamalar olacak. Adam tam seçime iki ay kala rakibine bir site açtırır, çok ciddi zarar verdirebilir. Bu haksızlıktır, diye düşünüyorum. Onun dışında daha vahim şeyler de var. Mesela, gazetelerde haberleri var. 100 milyonun üzerinde zombi bilgisayar olduğu yazılıyor. Zombi, ilgi çeken adı. İşte hayalet bilgisayar dediğimiz şey. 100 milyon bilgisayar zombilenmiş vaziyette şu anda. Bu da google kayıtlarına dayandırılıyor. Ben inanıyorum, yani bana göre rakam daha da fazladır. Önce macera, heyecan olsun diye başlayan, daha sonra işi ticarete döken, bazı yasa dışı işlemler de yaptıran şey. Biliyorsunuz, zombide ben sizin bilgisayarınızı internet ortamında yakalıyorum ve kontrol altına alıyorum. Siz iyi bir kullanıcıysanız, bunu fark ediyorsunuz. Bilgisayarınıza girilip, çıkıldığını, hatta bazı bilgilerin çekildiğini. Çoğu kez de fark edemiyorsunuz. Tabi gençler bunu daha iyi fark ediyor. Sizin pek çok bilginizi çekiyorum, sizin üzerinizden bazı işlemler yaptırıyorum. Sizin üzerinizden yasa dışı işler yapıp, hatta site açıyorum. Açan siz gözüküyorsunuz, ama yapan benim. Bu çok ciddi bir sıkıntı.
Soru: Zaman zaman benim adıma üçüncü kişilere elektronik postalar gönderiliyor. Bu başka kullanıcılardan yapılıyor. Biz de bunları yaşıyoruz.
Acarer: Orada tabi şey çok önemli. Gönderen, sizin adınıza göndermiş olabilir. Sizin bilgisayarınız zombilenmemişse sorun yok, ama eğer zombilenmişse bu sefer yasal sorununuz da var. Soruşturma başladığı zaman "Siz yaptınız" diyecekler; "hayır ben yapmadım", adam aslında sizin bilgisayarınız üzerinden yapmış. Şimdi, bununla ilgili de bir denetim mekanizmasının oluşması lazım. Şu anda bunu tartışıyoruz. Beş sene sonra çok farklı şeyler tartışacağız. Mesela, spam dediğimiz gereksiz, istem dışında sizi de meşgul eden bir takım mesajlar geliyor. Ben reklam almak istemiyorum, diyorsunuz, ama geliyor.
Soru: Doğru, bu hepimizi rahatsız ediyor.
Acarer: Bunun dışında bir de pishing denilen bir olay var. Bunlar yeni kavramlar. Fishing, biliyorsunuz balık tutma demek. Bu pishing de oltaya takma. Ama, tabi çok riskli bir şey bu da. Mesela cep telefonunuza bir mesaj geliyor. Deniliyor ki, şu bankadaki hesabınızdan bir işlem yapılmıştır. Güvenliğiniz açısından şifrenizi, annenizin kızlık soyadını, bilmemne gönderin. Sizin bütün bilgilerinizi alıyor. O bilgileri verdiğiniz zaman yandınız demektir. Sizin bütün bilgilerinizi boşaltır adam. Telaşlanıp hemen gönderiyorsunuz. Bu aynı şekilde bilgisayardan da oluyor, çok tehlikeli. Bunlar sizi maddi olarak zarara sokacak, banka hesaplarınızı boşaltacak şeyler. Bunun dışında bir de hackerler var.
YENİ DÜZENLEMELER KAPIDA
Soru: Şu anda bunlara karşı yasal açıdan çaresiz miyiz?
Acarer: Şu anda yasal düzenlemeler yetersiz tabi. Aslında kredi kartınızı ve telefonunuzu kaybettiğinizde yaptığınız işlem gibi bir yere telefon edip, işte adım bu diyorsunuz, sizden gizli bilgiyi aldıktan sonra, ne yapıyor kredi kartınızı bloke ediyor veya cep telefonunuzu kapatıyor. Aynı işlemin burada da olması gerekir. Şu andaki düzenlemede haklı çıksanız bile maç bitmiş oluyor! Yani böyle bir şeyin olması lazım, bunlarla ilgili çalışıyoruz.
Soru: Bu düzenlemeler çerçevesinde bu işleri yapanlara yönelik ağır ve caydırıcı cezalar da gelecek mi? Erken müdahale ile birlikte…
Acarer: Öncelikle bunu önlemek lazım. Sizin adınıza bir site açılmış ve mağdur olmuşsanız, hemen kapattırmanız lazım. Bunun için bir prosedür olması ve bir yere müracaat ederek bunu temizlemeniz lazım. Daha sonra bunu yapanın tespit edilmesi, onun için de ayrı sistemlerin kurulması lazım. Bu da birilerine görev olarak verilmeli. Sonra, bununla ilgili cezai müeyyidelerin de olması lazım. Olay böyle dört aşamada düşünülmeli. Dünyada da benzer örneği yok ki, gidip inceleyelim, bakalım, buraya monte edelim. Türkiye gerçekten iletişim, dinleme -artı dinleme biliyorsunuz sadece Türkiye'de de yapılmıyor, bütün dünya ülkeleri telefonları dinliyor- internet ve kayıt dışı telefonlar konusunda, elektronik imza konusunda Avrupa ülkelerinden daha iyi durumda. Herkes zaten "ne yapıyorsunuz" diye birbirine bakıyor. Türkiye de birkaç adım önde gidiyor. Ama, önde giden yıpranır, çünkü bazı şeyleri bilmiyorsunuz, deneme yanılmayla buluyorsunuz. Buna rağmen çok şükür iyi bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Medyadan beklediğimiz de bu konuların çarpıtılmadan yansıtılması. İnternet Başkanlığı'nın kurulması, internet sansürü değil. Yapılması gereken düzenlemelerden birincisi. İşte bugün pishing diyoruz, zombi bilgisayar diyoruz, yarın öbür gün başka şeyler konuşacağız.
Soru: Bir de internet cafelerle ilgili sıkıntılar var…
Acarer: Onu bu kanunla düzene aldık, bakınız. Çok güzel bir düzenlemedir o. Ayrıca çok gerekliydi, insanlar çocuklarını cafelere göndermiyorlardı. Hatta cafeler de tedirgin oluyorlardı. Oranın sahipleri de çok mutlu değildi. Çünkü, atıyorum bin cafeden onunda usulsüz işlem yapılıyordu. Ama ayıramıyorsunuz ki, hepsine yansıyor. Bu düzenleme Avrupa'da da örnek gösteriliyor.
Soru: Sizin özellikle verilmesini istediğiniz başka mesajlar var mı?
Acarer: Tabi kayıt dışı telefon sistemi de sonradan kuruma verilen bir görev. Onu da ayrı bir değerlendirmeye almanızı istirham ederim. Çünkü orada çok önemli işler yapıldı, hala da yapılıyor. Ülke açısından da son derece önemli. O kanun çıkalı yaklaşık üç sene oldu. O zaman yaklaşık 18 milyon telefon kayıt altındaydı, şu anda kayıtlı telefon sayısı 97 milyon.
Soru: Yüzde kaçı kayıt altına alındı?
Acarer: Şu anda hepsi kayıtlı. Ama, 6 milyon da kara listede var, kayıtsız. Bunun ekonomik değeri çok önemli.
ÖLÜMLER ORTADAN KALKTI
Soru: Ekonomik değeri dışında, şöyle bir tablo da ortaya çıktı mı? Eskiden bir telefon için kap-kaççılar insanları öldürürlerdi. Acaba şimdi bu konuda gerileme var mı?
Acarer: Zaten bu olayın iki tarafı var. Birincisi ekonomik. İkincisi sosyal tarafı ve bana göre ekonomik tarafından daha önemli. Bir kere o kanun çıkana kadar emniyet kayıtlarına göre, 7 tane ölüm olayı olmuş. Tuzla'da telefonu için trenden atılan çocuk, üniversitede öğrenciydi. Kanunun çıkmasında aslında o ölüm olayı bir itici güç oldu. Medyada da bir infial ortaya çıktı. O günden sonra öyle bir ölüm olayı olmadı. Eskiden telefonlar gasp edilir ve yarı fiyatına satılırdı. Şimdi almıyor kimse, aldığı zaman başının derde gireceğini biliyor. Yasal girmemiş, faturası yok. Bizim emniyetten aldığımız bilgiye göre gasp olaylarında yüzde 85 azalma var. Bana göre işin en önemli tarafı budur, sosyal tarafı. Ayrıca, burada çok ciddi ekonomik boyut da var. Bizim kapsama alanlarının iyileştirilmesi ile ilgili çalışmalarımız da var. Diyoruz ki, hem kapsama alanı genişlesin, hem baz istasyonu olmasın. Bu teknik olarak mümkün olmayan bir şey. Mobil iletişimi kullanacaksanız, mutlaka baz istasyonu olacak. Şu anda bizim GSM dediğimiz ikinci nesil. Şimdi üçüncü nesil geliyor. Ardından dördüncü nesil gelecek. Ama her şekilde baz istasyonları olacak ve insanlar bunları kullanacak. Bu baz istasyonlarının sağlık açısından zararlı oldukları dünyada ispatlanamamış bir konu.
"CEP TELEFONU KANSER YAPIYORSA, SAĞLAM ADAM KALMAZDI"
Soru: Peki cep telefonları insan sağlığına zararlı mı?
Acarer: Cep telefonu baz istasyonundan daha fazla zararlı olabilir. Bunu söylemek doğru olur mu bilemiyorum, hep tereddüt ediyorum ama, Türkiye'de mobil telefonlar 1994 yılında kullanılmaya başlandı. Aradan 14 sene geçti. Yani gerçekten bu zararlıysa, kanser yapıyorsa, şimdiye kadar memlekette sağlam adam kalmaması lazımdı. Ama tabi bunu söylemek de ne kadar doğru?
Soru: O durumda baz istasyonları için de "Eğer zararlı olsalardı, çevrelerindeki insanların kırılması lazımdı" gibi bir görüş taşıyorsunuz siz.
Acarer: Yani camdan bakıyorum, çevremde dört tane baz istasyonu var. Bu kadar zararlı bir şeyde, mutlaka 14 senedir bir şeyler çıkardı. Bizim kullandığımız baz istasyonları Avrupa'dakilerden farklı değil ki. Dünyada bunun 4-5 tane üreticisi var, aynı malı kullanıyoruz. Avrupa'da da kırılmalar olurdu yani. Ayrıca Almanya'da ortalama 41 volt, bizdeki 10, değeri dört kat düşük. Onun dışında kapsamanın genişletilmesi de sosyal açıdan çok önemli. Sayın Ulaştırma Bakanımız sağ olsun, onun da hakkını teslim etmemiz lazım. Artık, özellikle Anadolu'da mobil iletişim artık bir ihtiyaç. Eskiden insanlar elektrik, yol, su diye talepte bulunuyordu, şimdi haberleşme istiyor. Doğaldır, siz insana diyorsunuz ki, "burada yaşayın", ama ""ben size haberleşmeyi getirmemeyim." Adam da o zaman "Benim şehirdeki insandan ne farkım var" diyor. Bu temel bir ihtiyaçtır ve nüfusun yaşadığı her yere bunun yaygınlaştırılması lazım. O amaçla da ciddi bir çalışma yapıyoruz. "Operatörler yapsın" diyeceksiniz. Operatörün yapması için kazançlı bir şey olması lazım. Adam buraya bir baz istasyonu dikiyor, maliyetini 3-5 ayda amorti ediyor. Bilmemne mezrasına baz istasyonu diktiğiniz zaman onu 100 senede amorti edemiyorsunuz. Biz de belli bir nüfusa kadar zorunlu hale getiriyoruz, onun altında hiç ticari olmayan, zarar olan konularda da Sayın Ulaştırma Bakanı'nın Evrensel Hizmet Fonu'ndan desteği var. İnşallah önümüzdeki yıl nüfusun yüzde 99'unun yaşadığı yerleşim yerlerinde bu kapsamayı sağlayacağız. Türkçe karakter konusu da önemliydi, sorun çözüldü. Türkçe karakterler uluslararası SMS alfabesinde yoktu. Olmadığı zaman da o karakterler geldiğinde farklı mesaj şeklinde değerlendiriliyor ve bedel 2 ya da 3 kat artıyordu. O önemli bir konuydu ve çözüldü çok şükür. Bir de gizli numaralardan arayanlar konusu vardı. Ben göreve geldiğimde en çok şikayet edilen konu buydu. Benden "kim bizi arıyor" diye yardımcı olmam isteniyordu. Yardımcı olmaya kalktığımız zaman yasal olmayan bir harekete giriyorsunuz, hakim kararı olmadan. Çok şükür o konu da çözüldü. Biz şimdi bir tuşla gizli aramaları engelleyebiliyorsunuz. Bunlar gerçekten önemli konulardı.