Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan satır başları şu şekilde:
"Fuara olan ilginin her yıl artmasından onur duyuyorum. Mesele alışveriş yapmak değildir. Asıl mesele kazan kazan temelinde uzun vadeli ortaklıklar tesis etmektir.
Güç dengelerinin yeniden belirlendiği uluslararası rekabetin giderek kızıştığı bir süreçten geçiyoruz. Yarın ne olacağını kimse bilmiyor. Uluslararası mekanizmalar görevini yapamıyor. Etrafımız ateş çemberiyle kuşatılmış derken bunu hamaset olsun diye söylemiyorum. Aksine gerçek bir durumdan bahsediyorum.
Karadeniz’in güvenliğini tehlikeye atan sıcak çatışmalar bizim için büyük bir endişe kaynağıdır. Nerede bir sıkıntı varsa tamamı ülkemiz açısından takip edilmesi gereken hassas konulardır.
Türk dış politikası barış, adalet, egemenliğe saygı, hakkaniyet temeli üzerine kuruludur. Hiç kimsenin iç işlerine karışma niyetinde asla ve asla değiliz. Bütün kalbimizle bölgemizde huzur ve dayanışma istiyoruz. Nerede bir haksızlık ve zulüm görsek tepkimizi de açıkça ortaya koyuyoruz. Bu kapsamda İsrail’in Gazze halkına yönelik Nazi’leri aşan soykırımını da dünyanın gündeminde tutmaya devam ediyoruz. Netanyahu Hitler’i geride bıraktı.
Kızılhaç’ın bile girişine izin verilmediği korkunç bir durum söz konusu. Netanyahu ve katliam şebekesi Hitler’i geride bıraktı. Holokostta bile Gazze’deki gibi bir görüntü olmadı. Gazze’de insanlık ölüyor. Hiç birimiz buna sessiz kalamayız, kalmayacağız. Açlıktan kitlesel ölümlerin başladığı bu kara günlerde tüm uluslararası toplumu insanlık cephesinde birleşmeye davet ediyorum. Gelin bu caniliğe hep birlikte ‘yeter’ diyelim.
Eğer barış, huzur, güvenlik, dirlik ve refah istiyorsan caydırıcılığını en üst düzeyde tutmak zorundasın. Her gün onlarca masumun bir lokma ekmek, bir yudum su bulamadığı için can verdiği bir acımasızlığı zerre kadar insanlık onuru taşıyan hiç kimse kabul edemez.
Bir başka prensibimiz de şudur; "Hazır ol cenge eğer istersen sulhu salah" Eğer onurunla, alnın ak yaşamak istiyorsan savunma sanayini güçlendirmek zorundasın. Bunun yolu da yerli ve milli savunma sanayiden geçiyor. Dışa bağımlı olmanın sonuçlarını pek çok kez tecrübe ettik. Kıbrıs hadiselerinde, 90'lardaki terörle mücadelede dost ve müttefiklerden yeterli desteği alamadık. Kıbrıs'ta 74 barı harekatı sonrası ambargolar zirveye çıktı, bakım için gönderilen uçaklar alıkonuldu. Telsiz gibi en temel iletişim araçları dahi bir süre ülkemize verilmedi. Esad ile gerilimde yine ahde vefasızlığı gördük. Hava savunma sistemleri ülkemizden sökülüp götürüldü. Libya'dan Karabağ'daki işgalin sonlandırılmasına kadar benzer uygulamalar devam etti. Kötü komşu adamı mal sahibi yaparmış. Bizi de dost ve müttefiklerimiz mal sahibi yaptı. Her ambargo bize yeni kapı araladı ve biz de bu kapılardan içeri girmeyi başardık. Öz kaynaklarımız ile bu alanda ciddi mesafe kat ettik. Bu arka plan temelinde bir yandan insani ve proaktif siyaset izlerken savunma güvenlik yatırımlarımıza hız verdik. Bir dönem temel sıkıntımız olan dışa bağımlılığımızı ciddi ölçüde atlattık. Savunma sanayimizin yerlilik oranı yüzde 80'lerin üzerine çıktı. 20 milyar doları aşan ciro ile savunma sanayimiz adeta destan yazıyor. Tüm ihtiyaçlarımızı kendi kaynaklarımız ile karşılıyoruz. SİHA'larımızın konsepti büyük yankı uyandırıyor. Aynı şekilde dünyada kendi savaş gemisini tasarlayan, geliştiren 10 ülkeden biri Türkiye'dir"