İşte o ilk internet günlerinden bugüne yaşadığımız büyük dijital evrim!
Eskiden internete girmek ciddi bir hazırlık gerektiriyordu. Bilgisayar açıp, bağlan butonuna tıklar ve o meşhur çevirmeli modem sesi evin içinde yankısını duyardık. Herkes susmak zorundaydı çünkü bağlantı koparsa başa dönmemiz gerekiyordu. Şimdi ise Wi-Fi otomatik bağlanmadığında hayat sorgulanıyor.
Bir fotoğrafın yüklenmesini beklerken kahve yapılır, belki bir ömür geçiyordu. Sayfanın her pikseli, umut dolu bir şerit gibi iniyordu ekrana. Şimdi bir video 2 saniyede donsa, hemen söylenmeye başlıyoruz. Eskiden yavaş bağlantı sinir bozmuyordu zira o sırada MSN’de biriyle sohbet ediyor olurduk. Şimdi 5G var ama ruh halimiz hala 404 hatası veriyor sanki.
MSN Messenger, o dönemin dijital sosyalliğinin zirvesindeydi. “Ne dinliyorsun?” kısmına özenle yazılmış şarkı sözleri, duyguların açık ilanı oluyordu. Çevrimiçi-çevrimdışı yapılır, birinin dikkatini çekmek için adeta stratejik hamleler geliştiriliyordu. Her çevrimiçi olduğunda birinin kalbi hızlanıyordu. Şimdi ise WhatsApp, Instagram, TikTok derken herkes zaten her an online durumda. Eskiden çevrimiçi olmak heyecandı, şimdi aktif görünmek stres kaynağı.
Bir şey mi merak ettiysen Ekşi Sözlük, DonanımHaber veya o meşhur forumlarda usta biri mutlaka yanıt veriyordu. O dönemde herkes bir konuda bilgiliydi, bir nevi klavye filozofluğu dönemi yaşanıyordu. Şimdi Google saniyede cevap veriyor ama kimse emin değil. O dönem yanlış bilgiyle bile kendimizi zeki hissediyorduk ancak bugün doğru bilgiyle bile şüphedeyiz.
İlk videolar komik kediler, dans eden bebeklerdi. Bir klip izlemek için dakikalarca buffer beklenirdi. Şimdi 4K videolar saniyede akıyor, algoritma hayatımızın yönünü çizebiliyor. O zamanlar izleyen azdı, içerik saf ve amatördü. Şimdi herkes kamera karşısında profesyonel, ama içtenlik çok eskilerde kalmış görünüyor.
Facebook’un ilk yıllarında duvarına yazmak oldukça samimiydi. Fotoğraflar filtrelenmeden atılıyor, kimse takipçi derdinde olmuyordu. Şimdi herkes marka, her gönderi stratejik. O zaman beğen bir jestken şimdi bir onay mekanizması. Sosyal medya samimiyetini yitirdi ve algoritma kazandı.
Eskiden e-posta almak oldukça heyecan vericiydi. "Birisi bana yazmış!” duygusu günün en güzel anı olabiliyordu. Gelen kutusu kişisel mektuplar, uzun yazışmalar ve dostane selamlarla doluydu. Bugünse e-posta, hayatın hızına ayak uyduran bir iletişim aracı haline gelmş durumda. Reklamlar, bültenler, faturalar derken posta kutusu daha kalabalık ama iletişim hala orada. Artık duygusal değil, pratik bir köprü kuruyor bize. Zaman değişti, ama hala önemli bir mesaj geldiğinde o küçük bildirimde içimizde minik bir kıpırtı oluyor.
Eskiden internete girmek demek, merak edilen bir konunun peşine düşmek demekti. Wikipedia sayfaları, e-dergiler, forumlar ve PDF kitaplarla dolu o dönem, gerçek bir dijital kütüphane gibiydi. Bilgiye ulaşmak hem zahmetli hem değerliydi zira araştırmak sabır istiyordu. Bugünse internet daha çok alışveriş, içerik ve trendlerle dolu dev bir vitrine benziyor. Artık bilgi arayışı yerini içerik tüketimine bırakmış halde. Fakat hala o eski kütüphane havası, doğru anahtar kelimeyle arayanlara gizli bir hazine gibi kendini gösterebiliyor.
Bir zamanlar internetten çıkınca hayat başlıyordu Dışarıda arkadaş buluşmaları, defterlere yazılan notlar ve gerçek kahkahalar vardı. Bugünse hayatın büyük kısmı çevrimiçi akıyor ve işlerimizi hallediyor, sevdiklerimizle konuşuyor, dünyayı takip ediyoruz. Evet, bazen dijital yorgunluk hissediyoruz ama bir yandan da bu bağlantı sayesinde kilometrelerce uzaktaki insanlarla anında temas kurabiliyoruz. Eskiden sessizlik huzurdu, şimdi bağlantı güven duygusu.
İlk zamanlarda internet, sadece bilgiye ulaşmak için kullandığımız sihirli bir araçtı. Bugünse işten eğlenceye, eğitimden yaratıcılığa kadar hayatın her alanına işlemiş durumda. Artık sadece kullanmıyoruz resmen onunla yaşıyoruz, üretiyoruz, paylaşıyoruz. Bu da interneti bir teknoloji olmaktan çıkarıp, bir kültür haline getiriyor.