Odaklanmak, bilginin seçilmesi işlenmesi ve davranışa dönüştürülmesi arasındaki köprüyü kurar. Bu da öğrenmeden karar vermeye, problem çözmeden sosyal etkileşime kadar beyinsel faaliyetlerin temelinde yer alır. Nörolojik düzeyde ise beynin ön lobları parietal bölgeler, talamus ve beyin sapı arasındaki etkileşimlerle sağlanır. Beyindeki bu bölgeler birlikte çalışarak hangi bilginin öncelikli olduğunu belirler. Bu sayede zihinsel enerjinin o noktaya yönlendirilmesini sağlar. Odaklanma işlevi sayesinde çevremizdeki hedefe yönelik bir şekilde hareket edebilir ve önemli olanı ayırt edebiliriz.
Beynin dikkat mekanizması insan zihninin en karmaşık ve detaylı işleyişlerinden biridir. Gün boyunca maruz kaldığımız sayısız görsel, işitsel ve dokunsal uyarana rağmen yalnızca belirli bilgilere odaklanabilmemizi sağlar. Bu sistem beynin farklı bölgeleri arasında kurulan iletişimle çalışır. Dikkat yüzeyde basit bir odaklanma eylemi gibi görünse de aslında çok katmanlı bir süreçtir. Bu durum bilinç, hafıza, algı ve duyguların kesişimiyle gerçekleşir.
Dikkat mekanizmasının temelinde beynin çeşitli bölgeleri arasındaki koordinasyon yatmaktadır. Bilhassa prefrontal korteks dikkatin yönlendirilmesi ve sürdürülmesinden sorumludur. Bu bölge hedefe odaklanmamızı sağlar ve dikkat dağınıklığına yol açabilecek gereksiz uyaranları bastırır. Parietal lob dikkatin mekânsal yönünü düzenler. Dolayısıyla çevremizdeki nesneler, sesler ya da hareketler arasında neye odaklanmamız gerektiğine karar verir. Talamus ise duyu organlarından gelen bilgileri filtreleyerek önemli olanların bilinç düzeyine ulaşmasına izin verir.
Odaklanma yetisi yapısal sistemle beraber nörokimyasal süreçler tarafından da yönetilir. Beyindeki dopamin, asetilkolin ve norepinefrin gibi nörotransmitterler odaklanmayı sağlamada kilit rol oynar. Dopamin motivasyonla ilişkili olup odaklanmayı pekiştirir. Asetilkolin dikkat geçişlerinde çeviklik sağlar. Norepinefrin ise uyanıklık ve tetikte olmayı destekler. Bu kimyasal denge bozulduğunda kişi dikkatini toplamakta veya sürdürmekte zorlanabilir.
Odaklanma gücünü artırmak sadece irade ve motivasyonla ilgili değildir. Bunun için beynin çalışma prensiplerini anlamak ve nörolojik süreçleri destekleyecek alışkanlıklar edinmek gerekir. Çünkü beyin tıpkı kaslarda olduğu gibi doğru tekniklerle güçlendirilebilir. Bunlar aşağıdaki gibidir:
Beyin yapısal olarak uzun süre boyunca tek bir konuya odaklanamaz. Beynin ortalama dikkat süresi 45-60 dakikadır. Bu nedenle odaklanma ve dinlenme döngülerini düzenlemek önemlidir.
Bunun için 25 dakika odaklanıp 5 dakika dinlenerek Pomodoro tekniği uygulanabilir. Bu sayede beynin prefrontal korteks yorgunluğu azalır. Bu kısa aralar nörotransmitterlerin yeniden dengelenmesine de izin vererek zihinsel tazelenme sağlar.
Odaklanmanın nörokimyasal yakıtı dopamindir. Beyin ödül beklentisi içinde olduğu zaman odaklanma kapasitesini artırır. Bu yüzden bir işi bitirmeden önce küçük hedefler koymak dopamin salgısını tetikler. Her tamamlanan alt görev beyinde küçük bir ödül etkisi yaratır. Bu da motivasyon devresini aktif tutar.
Odaklanma yetisi uyanıklıkta değil uyku sırasında güçlenir. Derin uyku evrelerinde beyin glial hücreler aracılığıyla sinaptik boşlukları temizler ve toksinleri uzaklaştırır. Bu süreç hafıza konsolidasyonu ve nöral bağlantıların yenilenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Düzensiz uyku sinaptik verimliliği azaltarak dikkat süresini kısaltır. Dolayısıyla her gece aynı saatlerde uyuyup uyanmak beynin dikkat merkezlerini dengede tutar.
Nörolojik araştırmalar düzenli bir şekilde meditasyon yapmanın prefrontal korteks kalınlığını artırdığını göstermektedir. Bununla beraber amigdala aktivitesini de azaltır. Bu durum stresin dikkat üzerindeki olumsuz etkisini azaltır. Meditasyon sırasında beyin aktivitesini baskılar. Bu sayede zihindeki dağınıklık dağılır. Dikkat sisteminin verimliliğini artırmak için günde 10–15 dakikalık farkındalık egzersizi yapmak oldukça faydalıdır.
Beyin odaklanma seviyesini ışıkla senkronize edilmiş bir biyolojik saate göre ayarlar. Dolayısıyla sabah gün ışığına maruz kalmak melatonin baskılanmasını ve kortizolun doğal artışını sağlar. Bu durum uyanıklığı sağlar. Bununla beraber öğleden sonraki düşük enerji zamanlarında yürüyüş yapmak oksijen akışını ve dopamin salınımını destekler.
Yüksek stres amigdala aktivitesini artırarak dikkat mekanizmasını zayıflatır. Böyle bir durumda beyin tehdit algısına öncelik vererek odaklanmayı dağıtır.
Bunun için nefes egzersizleri yapılabilir. Egzersizler parasempatik sinir sistemini devreye sokar ve kalp atışını düzenler. Bu sayede kortizol seviyesi de düşer. Bilhassa popüler olan 4-7-8 nefes tekniği beynin sakinleşme merkezlerini aktif hale getirir.
Beyin çoklu görevleri yerine getirirken sürekli görev değiştirmek zorunda kalır. Bu da beyindeki enerjinin doğru kullanılmamasına yol açar. Her görev arasındaki geçişte prefrontal korteks küçük bir reset yaşar ve odak seviyesi azalır. Çoklu görevler yerine monotasking yani tek bir göreve tam olarak odaklanılmalıdır. Tek göreve odaklanmak sinirsel bağlantıların derinleşmesini sağlar.