SAMSUN (İHA) - Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fulya Tanyeri, Türkiye'de nüfus dönüşümü konusunun fazla dikkat çekmediğini bildirerek, "Uzun dönemde etkileri çok büyük olabilecek bir nüfus dönüşümü gerçekleşiyor. Kamuoyunda ve meslek çevrelerinde yeterince tartışılmayan bu nüfus bilimi dönüşümü, toplumsal hayattan ekonomiye ve siyasete kadar birçok alanda yeniden yapılanmayı gerektirecek. Bu konuda gelecekle ilgili planlar yapılmalı" dedi.
OMÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fulya Tanyeri, son 20-25 yıldır Türkiye'de fazla dikkat çekmeyen nüfus bilimi geçiş sürecinin, yüksek doğurganlık ve yüksek ölüm oranlarının hüküm sürdüğü durumdan, doğumların ve ölüm oranlarının düştüğü bir duruma geçtiğine dikkat çekerek, Batı ülkelerinin 100 yılı aşkın bir sürede yaşadığı bu süreci Türkiye'nin 40-50 yılda yaşadığını söyledi. Tanyeri, "Bu hızlı dönüşüm Türkiye'de gözden kaçıyor. Nüfus dönüşümü her alanda yeniden yapılanmayı gerektiriyor" uyarısında bulundu.
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Türkiye nüfusunun 14 milyon civarında olduğunu hatırlatarak, "Bugün 66 milyon civarında nüfusa sahibiz. 2025 yılında 88 milyona ulaşacağız. 21. yüzyılın ortalarında 95 milyon civarında sabitleşmemiz tahmin ediliyor. 1945-50'lerde yüzde 6.9 olan toplam doğurganlık oranı (kabaca kadın başına düşen çocuk sayısı) 1993'te yüzde 2.7 oldu. 2010 yılında yüzde 2'ye düşmesi beklenmektedir. Artık Türkiye hızlı nüfus artış dönemini geride bıraktı. Bu gün yüzde 1.4'e düşmüş olan nüfus artış hızının 25 yıl içinde yüzde 0.8'e düşmesi bekleniyor" diyen Prof. Dr. Tanyeri, doğurganlıktaki nüfus artış ve kaba ölüm hızındaki azalmanın, Türkiye'nin nüfus yapısına şu şekilde yansıyacağını anlattı:
"Türkiye'de 20 yaş altındaki nüfus azalacak. Türkiye'nin geniş tabanlı piramit şeklindeki yapısı, giderek silindir şeklinde bir görünüme dönüşecek. 65 yaş üzeri nüfus oranı, 20 yaş altındaki nüfus oranının azalmasına karşın giderek artacak. Daha açık söylemek gerekirse, Türkiye 'genç bir ülke' olma özelliğini kaybedecek. Bu dönüşümün toplumsal hayatın her yönünde değişimler getirmesi bekleniyor. Öncelikle, 65 yaş üzeri artan nüfus, sosyal güvenlik sistemi üzerinde büyük baskı oluşturacak. Şu anda büyük sorunların var olduğu sosyal güvenlik sisteminde bu yeni gelişme, radikal değişikliklerin yapılması ve yeniden yapılandırmayı zorunlu kılacak. Ayrıca, sağlık hizmetlerinin de giderek yaşlanan bir nüfusa hizmet götürecek şekilde yeniden yapılandırılması gerekecek. Bir yandan 'huzurevleri' gibi yardımcı sağlık kuruluşları geliştirilirken, diğer yandan sağlık sisteminin daha çok kronik hastalıklardan korunma, erken tanı, erken tedavi ve rehabilitasyon yönünden yeniden yapılandırılması gerekmektedir."
GELECEK YAŞLILARIN ALEYHİNE Günümüzde yaşlılarla ilgili sorunların aile içerisinde çözümlendiğini, ancak bu günde giderek yaygınlaşan çekirdek aile kavramının, yaşlılarla ilgili her türlü sorunun bakım ve huzur evlerine aktarılmasını gerektirdiğini dile getiren Prof. Dr. Fulya Tanyeri, daha ileri bir gelecekte çekirdek aile yapısında da çözülme ve bireysel yaklaşımların beklenmesi gerektiğini söyledi.
Genç nüfusun oran ve sayı olarak azalmasının eğitim kurumlarında da değişime yol açacağı konusunun altını çizen Tanyeri, "Okul sayısı sabit kalırken eğitimin kalitesi artacak, eğitim dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesi temel sorun olacak. Bu tablo bize artık Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunların değiştiğini gösteriyor. Bundan sonra kaliteyi arttırmak üzere planlama yapılması gereklidir. Örneğin; eğitim alanında artık yeni okul ve üniversiteler açılmamalıdır. Artık ilköğretim çağı nüfusun artışı yavaşlamıştır. Okul açmak yerine mevcut okullarda verilen eğitimin kalitesini arttırmak için çaba sarf edilmesi gerekir. Bu, her aşamada geçerlidir. Bugün Türkiye'de ilköğretimden başlamak üzere her düzeyde verilen eğitim edilgen birey yetiştirmek üzere planlanmıştır. Öğretmen sınıfa girer, öğrencilere ders anlatır. Öğrenciler tuttukları notlar veya müfredat programlarında sunulan kitapları ezberleyerek sınavlara girer, not alarak sınıf geçerler. Bu tip eğitimle çağın gereksinimlerine uygun, atak, kendine güvenen, araştırmacı, yenilikleri takip edebilen bireyleri topluma kazandırmak mümkün değildir. Eğitim sistemi ilköğrenimden itibaren yeniden yapılandırılır. Dayak ve cezanın yasaklanması, anlayarak, araştırarak, uygulayarak, öğrenme sisteminin, daha az öğrenci içeren sınıflarda yerleştirilmesi gereklidir" açıklamasında bulundu.
"İBN-İ SİNA DÖNEMİ TARİH OLDU" Türkiye'nin nüfus değişim özellikleri göz önünde bulundurularak geleceğe yönelik plan yapılması gerektiği konusu üzerinde önemle duran Prof. Dr. Tanyeri, sağlık konusunda şu açıklamaları yaptı:
"Bugün tıp camiasında en çok ihtiyaç duyulan iyi eğitimli yardımcı sağlık personelidir. Tıp uygulaması bir ekip işidir. Hekim bu ekibin lideridir, ancak birlikte uyum içinde çalışacağı eleman yoksa bu 'liderlik' ancak tırnak içinde kalır. Zira tek hekimin steteskopu ve mikroskobu ile bütün tanı ve tedavileri yalnız başına gerçekleştirdiği 'İbn-i Sina' yöntemi ile tedavi artık tarihe mal olmuştur. Tanı yöntemlerinde olağanüstü bir hızla yenilikler her gün piyasaya sürülmekte ve bütün ülkelerde bir kaç ay içerisinde uygulanmaya başlamaktadır. Aynı baş döndürücü hız tedavi yöntemlerinde de gözlenmektedir. Genetik mühendislik pek çok şey vaat etmektedir. Bunların arasında anne karnında teşhis ve erken tedavi yöntemleri vardır. İyi işleyen bir sağlık sisteminde klinisyen hekimle beraber, laboratuar teknisyeni, hemşire, sağlık memuru, tıbbi sekreter ve diğer disiplinlerle birlikte bir ekip düşünülebilir. Gelecekte, hasta kayıtları elektronik ortamda muhafaza edilecek ve istendiği anda çok kolay ulaşılabilecektir. Sağlık kayıtları parmak izi, retina haritası gibi bilgilerle korunacak ve izinsiz girişimler engellenecek, ancak gereksinim olduğunda internet teknolojisi kullanılarak kurumlar arası paylaşım yapılabilecektir. Her vatandaş doğumundan itibaren alacağı bir 'bireysel sağlık numarası' sayesinde hiç bir karışıklık olmaksızın bu hizmetlerden dünyanın her yerinde yararlanabilecektir. Her doktor yanında steteskop gibi, bilgisayarları standart bir tanı destek aracı olarak taşıyacaktır. Evimizde bilgisayarlar aşı günümüzü, sağlık kontrolü günümüzü hatırlatacak, otomatik olarak randevu alacaklardır. Bütün doktorlar teletıp ve telecerrahi yöntemi ile anında dünyanın herhangi bir yerindeki uzmanla konsültasyon yapabileceklerdir. Bir cerrah, kilometrelerce uzakta bulunan bir robotu kontrol ederek en karmaşık cerrahi uygulamaları bile gerçekleştirebilecektir. Giyilebilir bilgisayarlar özellikle gezici sağlık hizmetinin sunulduğu ortamlarda ve ev gezileri gibi koruyucu sağlık hizmetlerinin sunulmasında büyük kolaylık sağlayacaktır. Bütün bunlar bugün birçokları tarafından hayal gibi görülebilir ama bunlar göz önünde tutularak eğitim ve sağlık yatırımları organize edilmeli, geleceğe yatırım yapılmalıdır."