Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti grup toplantısında yaptığı konuşmasında CHP’ye ve ismini vermeden Ekrem İmamoğlu’na yönelik çok sert eleştirilerde bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan 19 Mart’tan bu yana yaşanan süreci bir tiyatro sahnesine benzeterek çok farklı bir oyun oynandığını belirtti.
'Terörsüz Türkiye' konusunda kararlı olduklarını belirten Erdoğan, "Yarın DEM Parti heyetini kabul edeceğim. Terörsüz Türkiye irademizi teyit edeceğiz" dedi.
Erdoğan konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“19 Mart’tan bu yana siyaset sahnesinde çok farklı bir oyun oynanıyor.
Bütün Türkiye, son 20 gündür bir tiyatro izliyoruz; daha doğrusu, “Hisseli Harikalar Kumpanyası” izliyoruz.
-Oyunun yazarı CHP’liler…
-Oyunun kurgucusu CHP’liler…
-Oyunun figüranları CHP’liler…
-Sahne, CHP’nin sahnesi…
-Perdeyi açan CHP, kapatan CHP…
-Oyunu yazan onlar...
-Oyunu sahneleyen onlar...
-Çalıp çırpan onlar...
-İstanbul’da “Escobar Düzeni” kuranlar onlar...
-Paylaşım kavgası veren onlar...
-Şikâyeti yapan onlar...
-Tanıklığı yapan onlar...
-Savcıların kapısında ihbar sırasına giren onlar...
-Ama zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışanlar da onlar.”
Bilinmeyen tek bir şey vardı. O da bu orta oyununun kavuğunun kimde olduğuydu. Şimdi hafta sonu yaptıkları baskın kurultayla kavuk Sayın Özel'in başına geçmiş oldu. Ancak 20 gündür oynanan bu tuluattan bir türlü anlayamadığımız, sahne ışıklarının sahneye değil bize doğrultulmuş olmasıdır. Dikkatinizi çekiyorum. Oyunu yazan onlar, oyunu sahneleyen onlar, çalıp çırpan onlar, İstanbul'da Escobar düzeni kuranlar onlar, paylaşım kavgası veren yine onlar. Şikayeti yapan onlar, tanıklığı yapan onlar. Savcıların kapısında ihbar sırasına giren yine onlar. Ama zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışanlar da onlar. Üzerindeki bütün kiri, pası, lekeyi, çamuru bizim üzerimize sıçratmak için olmadık taklalar atanlar da aynı şekilde onlar, yine CHP'liler. Hayırdır? CHP olarak siz bizi gözünüze far tutulunca donup kalan tavşan mı zannettiniz?
Kusura bakmayın. Kendi iç tartışmalarınızın bedelini, faturasını ne bize ne de millete ödetemezsiniz. Sizin kavuk tartışmanız bizi hiç ama hiç ilgilendirmez. Sizin iç hesaplaşmanız bizi zerre kadar alakadar etmez. Şimdi çıkmışlar, yok şu gözaltına alındı, yok bu tutuklandı, yok onu serbest bırakın. Başınıza ne geldiyse sizin kavuk sevdanız yüzünden geldi. Sizin koltuk hırsınız, sizin dizginlenemez kibriniz, bundan dolayı geldi. Sizin açgözlülüğünüz yüzünden geldi. Kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz. CHP'yi bu bataklığın, bu mafya düzeninin içine siz soktunuz.
Kendi içinizdeki meseleyi örtmek için de sokakları ateşe veren sizsiniz. Gençleri öne sürüp belediye binalarına saklanan sizsiniz. Gençleri kışkırtan, polisle çatıştıran sizsiniz. O gençlerin eğer hayatları karardıysa o hayatları karartan da CHP olarak yine sizsiniz. Tarih boyunca hep bunu yaptınız. Sandıkta kazanamayınca gençleri sokağa döktünüz. Onların kavgalarından, çatışmasından, hatta onların akan kanından kendinize rant devşirdiniz. Bu ülkenin pırıl pırıl gençlerinin omuzlarına basarak, onları çiğneyerek, onları bozuk para gibi harcayarak kariyer basamaklarını tırmandınız. Çoğu zaman koskoca bir hiç uğruna bu ülkenin çocuklarını feda ettiniz. Sonra da utanmadan, sıkılmadan çıktınız, hep başkalarını suçladınız. Her zaman yaptığınız bu, kurtla avladınız, çobanla yediniz, sonra sürünün sahibiyle oturup timsah gözyaşları döktünüz.
Buradan soruyorum: Bugün sürekli üzerinde tepindiğiniz Deniz Gezmiş'i sahaya süren siz değil misiniz? Meclis'te oylamadan kaçarak idamını onaylayan siz değil misiniz? İdamını izleyen, güya mezarı başında gözyaşı döken siz değil misiniz? Tüm bunlardan sonra utanmanız gerekirken, işinize her geldiğinde Deniz Gezmiş'i kullanan siz değil misiniz? Sadece Deniz Gezmiş'e değil, Sabahattin Ali'ye bakın, Nazım Hikmet'e bakın. Aynı riyakarlığı, aynı nebbaşlığı orada da görürsünüz. Şimdi de bir yandan gençleri sokağa çağırıyor, kışkırtıyor, küfrettiriyor, polise saldırtıyorsunuz. Sonra utanmadan timsah gözyaşları döküyorsunuz. Kusura bakmayın ama bu ülkenin gençlerini size yedirtmeyeceğiz, kullandırtmayacağız!
Gençleri yolsuzluklarınıza paravan yapmanıza müsaade etmeyiz. Kabul etmek istemeseniz de bu orta oyunları artık bayatladı. Millet bu tiyatroyu izlemiyor. Millet, CHP'nin bu senaryolarına dönüp de prim vermiyor. Kendiniz çalıyor, kendiniz oynuyorsunuz. Burada şunu da size hatırlatmak isterim: Güvendiğiniz dağlara da çoktan karlar yağdı. Medet umduğunuz, önünde eğilip büküldüğünüz Batılı aktörler sizi terk edeli çok oldu. Son bir umutla aradığınız numaralar ya kapalı ya sizi engelledi ya da kapsama alanı dışına çıktı. Kimse sizi umursamıyor, değer vermiyor, yalanlarınıza kimse kanmıyor.
Çok büyük bir çaresizlik içindeler. Üç haftada tüm itibarlarını kaybettiler. Milletin nazarında rezil rüsva oldular. Batılı efendilerinden de hiçbir destek göremediler. Boykot çağrıları deseniz, biraz önce de ifade ettim, ekonomiyi değil, bumerang gibi döndü CHP yönetimini vurdu. Yani kelimenin tam anlamıyla tüm cephelerde bozguna uğradılar. Şimdi bize sataşarak, partimize ve ittifak ortağımıza edepsizce hakaret ederek yaşadıkları hezimeti unutturmaya çalışıyorlar.
Aslında hiç cevap vermeye değmez ama gençler bunları bilsin. Gençler, CHP'nin tarihini öğrensin. Ne diyor Özgür Bey? CHP diyor, istese tek parti olarak devam edecekken demokratik seçimlerle ülkeyi tanıştıran parti CHP. Lütuf buyurdunuz. Ardından haddini daha da aşarak bizi cuntacılıkla itham ediyor.
Şimdi bakın değerli kardeşlerim, sevgili gençler, buraya özellikle sizin için dikkat çekiyorum. CHP'nin ikinci Genel Başkanı malum, İsmet İnönü. Koltuğu çok severdi. CHP'deki koltuğunu 1972 yılında, 88 yaşındayken, o da isteyerek değil, Bülent Ecevit karşısında kaybedince bıraktı. 1930 yılında ilk çok partili siyaset denemesinde koltuğu öyle bir sallandı ki, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda üç ay tahammül edebildi, sonra o partiyi kapattırdı. 1946'da kendi isteğiyle değil, gönüllü olarak değil, bakın altını çizerek söylüyorum, yoğun uluslararası baskılar nedeniyle çok partili hayata geçmek zorunda kaldı. Buna mecburdu. Başka çaresi, başka yolu yoktu. Şimdi o mecburiyeti sanki lütufmuş gibi kibirle milletin yüzüne vuruyorlar.
1950'de Türkiye'deki ilk şeffaf seçimde CHP iktidardan uzaklaştırıldı ve o günden bugüne tek başına iktidara gelemedi. Peki CHP iktidara gelemeyince, sandıktan çıkamayınca ne yaptı? 27 Mayıs cuntasının taşlarını döşedi. CHP ülkenin ayarlarını öyle bozdu ki, 1961, 62, 63, 69, 1971 yıllarında cunta girişimleri oldu. 12 Mart muhtırasını alkışladılar, 27 Aralık 1979 muhtırasına ve 12 Eylül cuntasına giden yolu açtılar, 28 Şubat darbesine alenen alkış tuttular, bizim yırtıp çöpe attığımız 27 Nisan bildirisinin arkasında durdular. Sokaklara çıkıp "Ordu göreve!" diye gösteriler yaptılar. 17-25 Aralık darbe girişiminin, Gezi kalkışmasının aktörü oldular. 15 Temmuz'da tankların önünden kaçıp televizyon karşısında keyifle kahvelerini yudumladılar.
Türkiye'deki her darbenin, her darbe girişiminin, her muhtıranın, her cuntanın taşlarını döşediler, davetiyesini yazdılar, arkasında durdular, alkışladılar, darbecilerin sırtını sıvazladılar.
CHP Genel Başkanı'na kendi tarihini iyi okumasını tavsiye ediyorum. CHP Genel Başkanı'na, şayet biraz cesareti varsa, vesayet lekeleriyle adeta katrana dönmüş kirli geçmişiyle yüzleşmesini öneriyorum. Sayın Özel, 1950'den bu yana sandıkta yoksunuz. Millet size yetki vermiyor ve siz 1950'den bu yana cuntalardan medet umuyorsunuz. Denklem gayet basit: CHP demek cunta demektir. Cunta demek CHP demektir.
CHP sadece yolsuzluğun değil, aynı zamanda bu ülkede darbeciliğin de kitabını yazmıştır. Bakın açık ve net ifade ediyorum: Eğer o hakaret ettikleri, o tehdit savurdukları bağımsız yargı olmasaydı, şu anda bile CHP kendi içinden çıkan cunta yönetiminin esiri olacaktı. Siz yatın kalkın yargıya dua edin ki sizi kendi içinizden çıkan cuntadan onlar kurtardı.