250 bin kişilik yüksek bir nüfusa sahip bu kabileyi ilginç kılan özellikse astronomi hakkındaki bilgileri…
Raute kabilesi üyeleri, etnik kimliklerine sıkı sıkıya bağlılar ve kendilerinin kral soyundan geldiğine inanıyorlar.
Herhangi bir maddi ya da gayrimenkul sahibi olmak gibi bir kaygıları yok.
Sahip oldukları her şeyi de paylaşıyorlar.
Bu fotoğraf Raute kampında çok alışılmış bir sahne. Bütün aile toplanarak ateş etrafında bir araya geliyorlar.
Göçebe halde yaşadıkları için de yanlarında taşıyabilecekleri şeylere sahip olmayı tercih ediyorlar.
Aralarından herhangi biri öldüğünde onu gömdükten sonra kamp yaptıkları yeri terk edip başka bir yere doğru yola çıkıyorlar.
Ölülerini de dik olarak gömüyorlar. Böylece ruhunun cennette özgürlüğe kavuştuğuna inanıyorlar.
Göçebe ve geleneksel bir şekilde yaşayan bu kabile her ay Nepal’in batısındaki ormanlarda yer değiştirerek yaşıyorlar.
Çok eskilerden beri kendilerini 'Ormanın Kralları' olarak tanımlayan topluluk, maymun eti yiyerek ve çevre köylere ahşap el emeği ürünler verip karşılığında tahıl ve sebze alarak yaşamlarını sürdürüyorlar.
Nitekim küresel ısınma onların yaşamını da etkilemiş: Azalan maymun popülasyonu ve plastik ürün akını hayatlarını belirsiz bir geleceğe doğru sürüklüyor.
Kabile yaşamını Langur ve makak maymunlarını avlayarak sürdürüyor.
Kabiledeki erkekler, çevredeki ormanlardan topladıkları tahtaları, yerel köylerle satmak için mobilya haline getiriyorlar.
Ayrıca kabiledeki en son gerçekleşen ayı saldırılarından sonra çocuklar ormanın derinliklerine girmemeleri konusunda uyarıldı.
Raute kabilesi ormana güçlü bir bağlılığa sahip ve tohum ekmenin günah olduğuna inandıkları için tarımdan kaçınıyorlar.
Kabilede her ağaç türü kesilmiyor. Sadece yaygın olan ağaç türlerini kesiyorlar.
Kabilede ava çıkan bir adam, av günlerinde başarılı bir günün ardından maymunla kampa dönüyor.
Ayrıca kabilede sadece erkekler ava çıkma hakkına sahip.
Kabilede iş bölümü cinsiyete dayalı. Kadınlar çoğunlukla pişirme, yıkama ve yakacak toplama gibi günlük görevleri yerine getiriyor.
Raute kabilesindeki bireyler vahşi orman meyveleri ve yeşilliklerini düzenli olarak topluyorlar.
Kabilede son bilgilere dayanılarak yalnızca 156 kişinin kaldığı bilinmekte.
Saçlarıyla dikkat çekiyor
Londra asıllı fotoğrafçı Tariq Zaidi, Güney Afrika’daki kayıp kabileleri araştırmak istedi. Yaşam tarzlarını ve kıyafet tercihlerini inceleyen fotoğrafçının çalışmaları sonucu bu harika fotoğraflar ortaya çıktı.
Burada yaşayan kadınlar saç ve gelenekleriyle gurur duyuyor. Her bir saç stilinin farklı anlamları var.
Kabiledeki kadınların büyüleyici saç stilleri onların sosyal statüsünü de belirleyen en önemli şey olarak görülüyor. Taktıkları aksesuarlar, başlıklar ve değişik giyim tarzlarıyla masal kahramanı gibi görünen kadınlar, kabilenin erkeklerinden çok daha fazla dikkat çekiyor.
Himba kadınları, evli olup olmamasına veya kaç yaşında olduklarına bağlı olarak değişen farklı saç modelleri yapıyorlar.
Hem erkekler hem kadınlar, devekuşu yumurtası kabuklarından, kumaştan ve bakırdan yapılmış çok sayıda kolye ve kol bilezik takıyorlar.
Angola’da 90 farklı etnik grup bulunuyor. Petrol açısından zengin Angola'nın hızlı gelişimi, onları dünyadan izole kabilelerinin aşınma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı.
Kimseyle iletişim kurmayan zamanın unuttuğu kabile!
İşte tuhaf totemleri ve örgütlenmesi olan Dogon Kabilesi’nin hikâyesi…
Öyle ki, bilim insanları Dogonlar’ın binlerce yıl ortaya attığı düşünceleri yeni yeni keşfediyorlar.
Dogon Kabilesi'ne mensup kişiler, dünyanın yuvarlak olduğunu biliyor ve bunu kabul ediyor.
Bu kabilenin üyeleri ne kadar medeniyetten uzak yaşıyormuş gibi gözükse de çoğu kişiden fazla astronomik bilgiye sahipler.
Hatta dünyanın güneş etrafında döndüğünü, ayın dünya etrafında döndüğünü, Satürn’ün halkalarını, Jüpiter’in uydularını ve Sirius’un aslında tek bir yıldız olmayıp A, B ve C olarak üçlü bir sistem oluşturduğunu bile biliyorlar.
Dogon Kabilesi üyeleri varoluşlarını ise çok ilginç bir şekilde açıklıyor. Onlara göre doğumları ‘Sirius Sistemi’ ile güneş sisteminin evlenmesi sonucu olmuş.
Dogonlar, Sirius Yıldızı’nın en parlak yıldız olduğunu Sirius’un yanında çıplak gözle görülmeyen küçük yoğun ve sönük bir yıldızın daha bulunduğunu ve bu yıldızın tam konumunu biliyorlar.
‘Potolo’ olarak adlandırdıkları bu yıldızın dünyada bilinen tüm maddelerden daha ağır bir maddeden oluştuğuna ve Sirius’un çevresini 50 yılda döndüğüne inanıyorlar.
BİLİM İNSANLARI DOGONLAR'IN ORTAYA ATTIĞI DÜŞÜNCELERİ DOĞRULUYOR
Oysaki, Batılı gökbilimciler 19. yüzyılın ortalarına kadar Dogonlar’ın bahsettiği bu soluk yıldızın varlığından bile habersizdiler.
1862 yılında Amerikalı gök bilimci Alvan Graham Clark yeni bir teleskopu denerken bu yıldızı keşfetmiş ve Sirius ‘B’ ismini vermişti.
Ayrıca Sirius B’nin bir ‘cüce yıldız’ olduğu 1920’lerde ortaya çıktı. Cüce yıldızlar oldukça soluk ışıklı küçük fakat yoğun yıldızlardır.
‘Sirius B’ gerçekte dünyadan daha küçük olmasına rağmen tıpkı Dogonlar’ın belirttiği gibi o kadar yoğundur ki, kendisinden alınan bir çay kaşığı dolusu madde 5 ton ağırlığına gelir. Yani Dogonlar’ın savunduğu düşünce doğru…
Daha da ilginci Dogonlar’ın bilgilerinin sadece bununla kalmayıp aynı zamanda modern dünyamızda ilk kez ‘Galileo’ tarafından gözlemlenmiş şeylerden haberdar olmaları.
Galileo tarafından gözlemlenmiş o yapılar Jüpiter’in dört uydusu ve Satürn’ün yalnızca teleskopla görülebilen halkaları...
Dogonlar ayrıca sayısız yıldızın varlığına ve dünyanın da içinde yer aldığı Samayolu’nun sarmal bir gücü olduğuna inanıyorlardı.
Ayrıca Dogonlar sahip oldukları bilgilerin çoğunu sembollerle anlatmışlar.
Kullandıkları bu sembollerinin temelinde, ise ‘Nommolar’ diye adlandırılan ve dünyayı uygarlaştırmak için uzaydan geldiğine inanılan hem karada hem de suda yaşayabilen varlıklar var.
Dogon rahiplerine göre eski zamanlarda Sirius sistemindeki bir gezegenden dünyaya inen Nommolar sahip oldukları bilgileri o zamanki rahiplere öğretmiş onlar da bunları yeni kuşaklara aktarmışlar.
İnandıklarına göre Nommolar dünyanın yaratıcıları olmasının yanında insanoğlunun ataları ve ruhsal ilkelerin koruyucuları ‘yağmuru yağdıran güçlerin ve suların mutlak sahipleri’ idi.
Kimseyle iletişim kurmayan zamanın unuttuğu kabile!
Tanzanya’nın vahşi doğal ortamında varlığını sürdüren Hadza kabilesi dünya üzerindeki son avcı toplayıcı topluluk.
Hadza kabilesinin üyeleri yaşamlarını ok ve yaylarla avladığı babun, kuş, antilop, maymun, bufalo ve hatta aslan ile sürdürüyor.
Varlığını 10 bin yıldır sürdürdüğü tahmin edilen kabile, yüzyıllar içerisinde yaşanan değişim ve dönüşümlere rağmen yaşam biçimini asla terk etmedi.
1000 üyeye ait Hadza kabilesi, Eyasi Gölü’nün çevresindeki mağaralarda yaşamını sürdürüyor.
Bu bölgenin güneyinde daha önce bilim insanları en eski insansı fosillere rastlamıştı. Hadza kabilesi ise bölgede varlığını sürdüren ilkel kabilelerden yalnızca biri.
Hadza kabilesinin konuştuğu dil, dilbilimcilerine göre dünyanın konuştuğu en eski dil olabileceği ifade ediliyor.
Geleneklerini ve dilini asla terk etmemiş kabile, teknolojiden uzak bir hayat sürüyor. Cep telefonu, elektrik, otomobil, çalışmak, patron, mesai gibi kavramların hiçbiri Hadza kabilesi’nin sorunu değil.
Para kullanmayan kabile yalnızca komşu kabilelerle bir şeyler takas ediyor. Özellikle terlik, sandalet gibi takas edilmeye değecek kadar kıymetli şeyler önem taşıyor.
İngiliz maceracı Benedict Allen (57) Okyanusya ülkesi Papua Yeni Gine'de gizemli bir kabileyi ararken kayıplara karıştı.
İngiliz Daily Mail gazetesinde Allen'in 'kelle avcısı' bir kabileyi keşfetmek için Papua Yeni Gine'de bir bölgeye bırakıldığını ve 3 haftadır kendisinden haber alınamadığını yazdı.
Allen’ın ülkede bulunan Yaifo kabilesini araştırmak için üç hafta önce bölgeye gittiği belirtiliyor.
Geçmişte hayatta kalmak için kendi köpeğini bile yiyen maceracının bulmaya çalıştığı kabile ise gizemlerle dolu...
İngiliz basınına konuşan Allen’ın eşi Lenka, “Pazar günü başkente dönmesi gerekiyordu ancak hala kendisinden bir haber alamadık” ifadelerini kullandı.
KÖPEĞİNİ YEMİŞTİ 57 yaşındaki maceracı daha önce Gobi Çölü ve Amazan ormanları gibi bölgelerde de belgeseller çekmiş hatta bir keresinde hayatta kalabilmek için köpeğini yemişti.