Peki çalışmadığı için cariye olmak, zengin adamlarla evlendirilmek gibi seçeneklerle hayatının kurtulduğunu düşünen kadınlara Osmanlı döneminde hangi haklar tanınıyor, nasıl bir yaşam sunuluyordu hiç merak ettiniz mi? İşte cevabı...
Ancak kadınların kaçabilme veya istememe imkanı neredeyse mümkün değildi. Kadı sicillerine bakıldığında evlilikten kaçan çok az kadın olduğu anlaşılıyor, bunların da çoğu reşit olmadıkları için boşanmak istiyorlardı.
Gayrimüslimlerde durum biraz daha farklıydı. Herhangi bir Müslüman gayrimüslim bir kadınla evlenebiliyordu ancak gayrimüslim bir erkek, Müslüman bir kadınla evlenemiyordu. Ayrıca boşanma da sık gerçekleşiyordu.
Erkek bahane göstermeksizin boşanabiliyor, yeni biriyle evlenebiliyordu. Ancak kadının boşanması için sağlam(!) sebepleri olması gerekiyordu.
Ayrıca genel kanının aksine çok eşlilik halk arasında kabul görmüyordu. Bu usulü genelde saray ve çevresindeki insanlar gerçekleştiriyordu.
KADINLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ
Kaynaklarda halktan kadınların nasıl birbiriyle ilişki kurduğuna dair belirli bilgiler yer almasa da, kentlerde ve saray çevresinde yaşayan kadınlar arasındaki etkileşimle ilgili veriler mevcut.
Kent kadınları genelde uzun uzadıya ev ziyaretleri gerçekleştirirdi. Bunun haricinde gelişen hamam kültürüyle, oralarda buluşan kadınlar saatlerce sohbet eder hatta yemekli, sazlı-sözlü etkinlikler düzenlerdi.
17. yüzyıldan sonra Mesire -yani piknik- adı verilen etkinlikle yatır ve türbe yakınlarında buluşur böylelikle dini ibadetlerini de gerçekleştirirlerdi.
Ayrıca Osmanlı'da olgun bir kadının hamile kalması kibarlık sayılıyormuş.
GİYİM TARZLARI
Osmanlı Devleti'nde kadınların giyim kuşamları yörelere göre değişiyordu ancak özellikle Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ne göre tüm yörelerde ferace denilen uzun tesettür tarzı kıyafetten vaz geçilmiyormuş.
Yöreler bir yana genel olarak giyim kuşam, gelir düzeyine göre değişiyordu. Mesela gelir düzeyi yüksek kadınlar pamuklu ya da ipekten biçilmiş ince bir gömlek altına şalvar benzeri kıyafetler giyiyor ve üzerine ferace takıyordu. E, tabii kuşakları olmazsa olmazdı. Bazıları bu kombinin üzerine entarilerini giyiyordu.
Biraz daha düşük gelirli kadınlar ise kadife ya da ipek kumaş kullanabiliyordu. Üzerlerine yelek giymeyi de ihmal etmiyorlardı. Olanakları sınırlı dar gelirli ailelerin kadınlarıysa beledi adı verilen ucuz kumaşları kullanıyordu.
GAYRİMÜSLİMLERDE İSE OLAY NEREDEYSE AYNI
Osmanlı Devleti'nde yaşayan gayrimüslimler kıyafet konusunda biraz daha rahat takılabiliyor, bazıları yörelerine göre yüzleri açık veya kapalı dolaşabiliyorlardı.
Rumeli ve İstanbul çevresinde yaşayanlar yüzlerini açık bırakabiliyorken Doğu ve Kafkasya'da yaşayan, genellikle Ermeniler, yüzlerini kapatıyordu. Adana ve çevresindeyse yüzler açık olabiliyor, ancak peçe takabiliyorlardı.
SEVGİLİ OLMAK...
Devlet-i Aliye'de el ele tutuşarak gezmek tabii ki yasak ve günah. Çiftler genelde ya tesadüfen ya görücü usulü ya da tarla ve bahçe gibi benzeri yerlerde çalışırken birbirlerine rastlayabiliyorlardı.
İletişim ise mektupla gerçekleşiyordu. Bunların ışığında birçok ozan (özellikle divan edebiyatı) sevdikleri kadınlara şiirler, türküler, şarkılar söylüyordu. Ancak, dediğimiz gibi, en sık kullanılan iletişim aracı mektuplardı.
EMEKÇİ KADINLAR
Bu başlık size biraz garip gelebilir ancak Osmanlı Devleti'nde sık rastlanmasa da evine ekmek getiren aile reisi kadınlar vardı. Bu kadınlar genelde ya yetim ya da dul oluyordu.
Osmanlı Devleti'nde bir kadının çalışması normal şartlarda hoş karşılanmasa da çalışan kadınlar elbette vardı.
Kocasından ya da ailesinden miras kalan tarlaları işleten kadınlar, ya da ticaretle uğraşan bir aileden gelen kadının bohçasını toplayıp zengin kadınlara kumaş satması normal karşılanıyordu.
DULLARA GELECEK OLURSAK...
Kocasından ayrılan kadın mirasın çok azını alıyor nafaka oalrak da sadece 3 aylık geçinme parasını alabiliyordu. Bu şartlar altından daha fazla tutunamayan kadınlar mecburen çalışmaya başlıyordu.
Genellikle tarlalarda çalışan kadınlar cariyelerden dolayı evlere temizliğe gidemiyor, bu konuda büyük sıkıntılar çekiyorlardı.
Ancak yoksul ya da dul kadınlar kız çocuklarını zengin ailelere verebiliyordu. Bu durum Osmanlı Devleti'nde adet haline gelmişti.
DİNDAR KADINLAR
Bilinenin aksine Osmanlı Devleti'nde kadınların dini konularda bilgisi genellikle erkeklerden fazlaydı. Ancak fıkıh öğrenimi veya kadılık yapmaları yasaklanmıştı.
Din eğitimi özellikle üst tabaka kadınlar arasında yaygındı. Bazıları ise Arap şeyhlerinden çekinmeden yardım alabiliyordu. Buna rağmen dini sohbetlerde kendi araları dışında konuşmaları caiz görülmüyordu.
TARİHİ YAPILAR İNŞAA ETTİREN KADINLAR
(Görseldeki cami Edirnekapı'da bulunan Mimar Sinan'ın Mihrimah Sultan'a adadığı Mihrimah Sultan Cami'dir)
Osmanlı Devleti'nde kadınlar paralarını keyiflerine göre harcayabiliyorlardı. Varlıklı kadınların bazıları vakıflara bağış yapıyor, bazıları bu vakıfları kendisi kuruyor, bazılarıysa bunların haricinde kendi adına çeşme, cami vb. yapılar inşa ettiriyordu.
Özellikle cami gibi büyük ve kutsal yapıtları hanedan üyeleri büyük paralara yaptırıyordu. Bunlara örnek olarak Hürrem Sultan'ın kendi adına yaptırdığı külliyeyi ve kızı Mihrimah Sultan'ın kendi ismine yaptırmış olduğu iki camiyi sayabiliriz.
Boğaz ve deniz kıyılarındaki sarayaların birçoğu da varlıklı kadınlar tarafından finanse ediliyordu. Bugün İstanbul Boğazı'ndaki birçok yalı varlıklı, üst tabaka kadınlar tarafından yaptırıldı desek yanlış olmaz.
NÜFUS SAYIMINDA KADINLAR
Osmanlı'da ilk nüfus sayımı 1831 yılında askeri ve vergi toplama amaçlı yapılmış. Hayvanların dahi kayıtlara geçtiği bu sayımlarda kadınlara yer verilmemiş.
Cumhuriyet dönemindeki ilk sayımsa 1927'de yapılmış. Bu dönemde kadınlar da nüfus sayımına dahil edilmiş. Erkek sayısının azalması sebebiyle ticaret yapan, tarlayı süren, yaşam kavgasını devam ettiren daha çok kadınlar olmuş. Bu sebeple kadınlar da nüfus kayıtlarına geçmiş.
Bu durum sadece Osmanlı topraklarında değil, diğer ülkeler de aynı durumdaymış. Kadının ticari olarak yer almadığı tüm ülkelerde nüfus sayımlarında yeri olmamış. Mesela, Birleşik Krallık'ta atların nüfus kayıtlarının kadınlardan daha eski olduğu görülmüş. ABD'de ise köle kadınlar nüfus sayımlarına dahilken, 1850'ye kadar özgür kadınların nüfusa dahil edilmediği görülmüştür.
OSMANLI HAREMİ VE CARİYELERİ
Topkapı Sarayı haremi 400’den fazla odaya sahipti ve odalar yıllar içinde eklene eklene yapıldığından, harem bir labirent şeklindeydi. Harem kelimesi “haram” kelimesiyle aynı kökten gelip Arapça “yasak” demektir. Harem dışarıya tamamen kapalı bir yerdir. İçerisiyle ilgili bir bilgi ve haberin dışarı çıkması çok zordur. Harem içerisinde padişahın eşlerini, kadın köleleri, hadım olmuş köleleri ve cariyeleri bulunduruluyordu. Harem girişinde ”Ey iman edenler, size ait olmayan evlere izinsiz girmeyiniz!” yazısı bulunuyordu. Hareme yalnızca cariyeler ve padişah ailesi girebiliyordu. Acil durumlar dışında, içeriye erkek doktor bile kabul edilmiyordu.
HAREME GİRDİĞİ BİLİNEN ESRARENGİZ YABANCI
Hareme gerçekten girebilen nadir erkeklerden biri, İngiltere Kraliçesi Elizabeth'in Sultan 2. Mehmet'e hediye olarak gönderdiği orgu haremin bir köşesine kuran, orgun ustası Thomas Dallam’dır. O da ancak haremağalarının sıkı nezaretinde, hiçbir kadının ortada görünmediği bir yoldan geçerek hareme girebilmişti.
HAREM AYNI ZAMANDA BİR OKULDU
Cariyelerin hepsi okuma yazma biliyorlardı. Bugünden bakılınca çok anlam ifade etmese de, 16. Yüzyılda bu nüfusun çok çok azının sahip olduğu bir özellikti. Neredeyse hepsinin odasında önemli büyüklükte bir kitaplık vardı. Müzik aleti çalmayı, şarkı söylemeyi, dansı, dikiş dikmesini, danteli, örgüyü, kıyafet tasarımını biliyorlardı. Harem bir meslek okulu gibiydi.
HAREMDE AŞK
Padişahların kadınlarına ve Harem’deki kadınların padişahlara veya tam tersine sultanların ve Harem’deki kadınların padişahlara veya damat adaylarına, cilveli, hisli, özlem ve muhabbet dolu mektuplar yazdıkları biliniyor.
‘Harem’den Aşk Mektupları’ diye bilinen, yıllarca harem hazinesinde saklanan ancak Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıkan bir aşk mektupları arşivi vardır.
Bunlardan en meşhuru Hürrem Sultan’ın Kanuni Sultan Süleyman’a yazdığı mektuptur. Bir diğeri ise I. Abdülhamid’in kadınefendisi Ruhşah’a yazdığı mektuptur.
HAREMDEKİ EVLİLİKLER NASILDI?
Padişah, cariye kökenli kadınlarla evlendiği zaman genel kural olarak onunla nikah yapmazdı. Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’a kıydığı nikah, Sultan I. İbrahim’in 1648’de cariyesine kıydığı nikah, Genç Osman’ın 1622’de Ukayla Hanım’a kıydığı nikah veyahut Sultan Abdülmecid’in 1850’lerde Bezmiara’ya kıydığı nikah bu kuralın istisnalarıdır.
PADİŞAH HAREMDEKİ TÜM KADINLARIN SAHİBİYDİ
Padişah haremdeki bütün kadınların ve haremin sahibiydi. Ancak haremdeki bütün kadınlarla birlikte olması durumu söz konusu değildi. Haremde padişahın annesi, akrabaları, çocukları, cariyeleri ve hizmetçileri bulunuyordu.
Padişah istediği taktirde haremdeki cariyelerin birçoğuyla birlikte olabileceği gibi buna hiç yanaşmayan, ömrünü az sayıdaki cariyesiyle geçirmiş olan padişahlar da vardır.
Haremdeki cariyelerin birçoğu, önemli devlet adamlarıyla evlendiriliyordu.
Harem, aslında “soylu kadın yetiştirme merkezi” gibi bir yerdi.
CARİYENİN PADİŞAHLA DANS, MÜZİK VE CİNSELLİK DOLU GECESİ
Bir kaynağa göre, kahya kadın cariyeleri, dans ve müzik gösterisi ile padişaha sunulurdu. Padişahın seçtiği kız, o gün külhancı usta tarafından hamamda yıkanır, kokular sürülürdü. Saçları taranıp örülür, süslenir, sonra da padişahın kapısında siyahi kadınların nöbet tuttukları yatak odasında geceyi onunla birlikte geçirirdi.
Sabah namazı için kalkan padişah, artık odalık olan cariyeye memnuniyetine göre para, mücevher veya elbise gibi hediyeler gönderirdi.
Padişahın o gece beğenmediği cariye veya cariyelerden huysuzluk edenler, çocuğu olmayan veya padişah tarafından istenmeyenler, biriyle evlendirilir ve çırak çıkarılırdı.
DELİ İBRAHİM'İN KADIN DÜŞKÜNLÜĞÜ VE 280 CARİYEYİ ÖLDÜRTMESİ
Osmanlı’nın deli padişahı olarak bilinen Sultan İbrahim, 3 kardeşini boğduran padişah IV. Murad dönemine kadar 20 sene kadar kafes denilen saray hapisliğine yaşamıştı. Bu yüzden akıl sağlığı bozulmuş ve fiziksel olarak çökmüştü.
Tahta çıktığında cinsel iktidarsızlık yaşıyordu ancak büyücülerin, hocaların tedavileriyle düzelmişti. Cinsel gücü yerine geldikten sonra da ömrünü kadına ve eğlenceye adamıştı.
Haremdeki cariye sayısı onun döneminde 2 – 3 kat artmıştır. Ayrıca haremde çıkan bir söylenti nedeniyle tam 280 cariyeyi, ayaklarına taş bağlatarak canlı canlı Marmara Denizi’ne attırmıştır. Bu korkunç olay, en büyük cariye katliamı olarak bilinir.
HAREMİN MUHAFIZLARI HADIM EDİLMİŞ HAREM AĞALARI
Hareme erkek girişi yasaktı ancak içerideki kontrolü ve güvenliği sağlamak için harem ağaları vardı. Bunlar çeşitli yollarla hadım edilmiş erkeklerdi. Müslüman erkeklerin hadım edilmesi haram olduğundan, yabancı uyruklular arasından seçilirdi.
BEYAZLAR DAYANIKSIZ OLDUĞU İÇİN...
Beyaz kölelerin elde edilmesindeki güçlük, hadım edilmelerinin zorluğu ve fiziksel olarak dayanıksız olmaları gibi sebeplerle ak hadımların yerini siyah hadımlar almaya başlamıştır. Mısır, Sudan ve Habeşistan (Etiopya)’dan getirilen siyahi köleler, bunların yerini almış.
HADIM EDİLMİŞ HAREMAĞALARININ CARİYELRE YAŞATTIĞI KLİTORAL ORGAZMLAR
Harem kadınları, cinsel organlarını korumuş hadımağalarını el üstünde tutarmış, çünkü bunlar sevişme sonrasında zevklerini uzatmayı bilirmiş. 16’ıncı yüzyıl aydınlarından Gelibolulu Ali’nin anlattığı olaylardan biri, saraydaki kadınlar ve hadımların ilişkisidir. Hadımın ilişkiye girecek durumu yoktur. Ancak bazılarının penis dibinde oluşan sertlikten yararlanarak kadınların klitorisine sürtünerek birtakım deneyimler yaşadıklarını ve kadınların bunlardan çok hoşlandıklarını yazar.
HAREMAĞALARI VE HAREMDEKİ SEKS OYUNCAKLARI
Hadımağaları şehveti tahrik için ilaçları da dener, erotik kadın giysilerine düşkün olurlardı. Dışarıyla temasları olduğu için, yapay erkeklik organı ve diğer erotik seks oyuncakları sağlayabilirlerdi.
HAREMAĞALARI VE ORAL SEKS YETENEKLERİ
Ayrıca oral seks konusunda da çok deneyimleri vardı ve pek ustaydılar. Bir hadımla seviştikten sonra evlenen kadınlar, çok kez kocalarının marifetlerinden pek hoşnut kalmıyorlardı.
Şu kadar ki bir saray görevlisi kızlarağasına yazdığı şikayetnamesinde şunları anlatır: ‘Hadımlarla içli dışlı olan odalıkların doymak bilmeyen bir cinsel iştahları olduğu doğru mu? Böyle olduğu bütün İstanbul’ca bilinen bir şey. İki odalık azat edilmiş ve haremden ayrılıp evlenmişlerdi. Ama evlenmelerinden bir hafta sonra kocaları, karılarını boşadılar. Sebep de karılarının kendilerine hadımağaları kadar başarılı olamadıklarını söylemeleriydi.’ ” Bazı hadımağaları da delikanlıları kızlara tercih ederdi. Bugünkü deyimiyle “gay” hadımağarı da varmış.
HAREM HAKKINDA SÖYLENENLER SADECE SÖYLENTİ
Son olarak harem hakkında bilinen her şeyin aslında birer “söylenti”den ibaret olduğunu ve içeri girmenin yasak olması sebebiyle aktarılan her şeyin sözlü olarak bugüne geldiğini belirtelim. O yüzden burada veya başka bir yerde yazılan çoğu şeyin kanıtlanması pek mümkün değil. Genellikle ağızdan ağıza dolaşan fısıltılar ve batılı tarihçilerin oryantalist fantezileri, harem hakkında bildiklerimizi oluşturuyor.