MYNET ÖZEL | Türkiye bir yandan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 'bilirkişi' çıkışını ve ardından başlatılan soruşturmayı; diğer yandan da ünlüler dünyasını sarsan menajer Ayşe Barım olayını ve yıllar sonra gelen 'Gezi' tutuklamasını konuşuyor. Son bir haftada gündeme oturan iki önemli konu başlığı bir anda siyaset kulislerini hareketlendirirken; özellikle İmamoğlu'nun 'Turpun büyüğü' başlıklı basın toplantısı sonrası CHP'de de 'Cumhurbaşkanı adaylığı' tartışmaları yeniden alevlenmiş durumda.
İmamoğlu hakkında açılan iki yeni soruşturma ve menajer Barım'ın tutuklanması sonrası nasıl bir sürecin Türkiye'yi beklediği merak edilirken, eski AK Parti MKYK Üyesi Avukat Birinci'den önemli değerlendirmeler geldi.
Mynet'in sorularını yanıtlayan eski AK Parti MKYK Üyesi Birinci, İmamoğlu'nun ceza almak için büyük bir motivasyonu olduğunu ve buradan bir fayda sağlamak amacında olduğunu iddia etti.
Ayşe Barım olayına da değinen Birinci, "Burası çok ilginç. Burada çok ciddi bir soru işareti var." diyerek, kritik detaylara işaret etti.
Mücahit Birinci'nin Mynet'e özel yaptığı açıklamalar şöyle;
Öncelikle hiç bir vatandaş, yargılanmaktan ve soruşturulmaktan muaf tutulamaz. Dolayasıyla Anayasa karşısında herkes eşittir. O yüzden bir vatandaşın hukuki olarak başına gelebilecek bir şey Ekrem İmamoğlu'na veya diğer belediye başkanlarının başına da gelebilir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir çünkü.
'Ben bütün beyanlarımı hukuka bağlı hissetmeden yapabilirim ve arkamdaki halk kitlesi benim yargılamama engel olur veya yargılanmanın sonundaki infaza engel olur' şeklinde bir tavır doğru bir tavır değil.
Ben İmamoğlu'nun 'ahmak' davası olarak bilinen davasında beyanın bir suç olduğunu ifade ettim. Fakat yerel mahkemede sonuç, cezada hata yapıldığını ve bunun istinaftan döneceğini de söyledim. Dolayısıyla yargılama kararları eleştirilebilir. Ben İmamoğlu'nun siyaset yapma sahasının yargıyla daraltılmaması gerektiğini de ifade etmiştim.
Ahmak davası o tarafta yani, onu eleştirdim. Ancak kalkıp da bir Cumhuriyet Başsavcısını hakkında Cumhuriyet Başsavcısı'nın ailesini de ağzına alarak kullandığı ifadeleri de eleştiriyorum.
Ben İmamoğlu'nu Beylikdüzü döneminden tanıyan biriyim. Ben orada grup başkanvekiliyken, belediye başkanıydı. Yani yoğurt yiyişini, ne yapmak istediğini öngörebiliyorum. Sana siyasi arenada cevap veremeyecek bir yargı mensubunu bu şekilde hedef koymak. Ailesini de bir tehdit unsuru kullanarak dile getirmek yanlış ve hukuka aykırıdır. Dolayısıyla bu soruşturulabilir. Bunun sonucunda İmamoğlu'nun da ifadesine başvurulacaktır. İmamoğlu da kendi savunmasını yapacaktır. Bu çok doğal bir durumdur.
Ben Ekrem İmamoğlu'nda adeta yargılanmak için, adeta cezaevine gitmek için çaba sarf eden bir eğilim ve motivasyon görüyorum açıkçası. 'Yargı makamlarına kafa tutarak, tehdit içeren sözler söyleyerek siyaset yaparsam. Ben sistem ve hukuk tarafından haliyle haklı olarak cezalandırılırsam, kitleyi daha fazla konsololize ederim' düşüncesi var ama bu doğru bir yöntem değil. Kendisine buradan da uyarım olsun.
İmamoğlu'nun her konuda bir fikri var. Tüm duşlara basan, çok heyecanlı ve tecrübesiz bir siyasetçi görüyorum ben. Dünkü basın toplantısında da benzer dil kullandı. Bu dilin de soruşturmaya tabi tutulması çok doğal. Bakalım süreci hep birlikte takip edeceğiz. İmamoğlu'na özel bir uygulama değil bu. Ama kendisine bu hallerin kendisine fayda getireceğini çok iyi öngörmüş. Ancak yargı buna bakmaz. Kendi tabi olduğu kurallar içerisinde işleyecektir.
CHP'de bitmeyen bir adaylık tartışması var. Biz kim aday olacak diye sürekli tartışıyoruz. Bu onlar açısından da sürdürülebilir değil. Bize iyi olan kazansın demek düşer. Ben sayın Mansur Yavaş'ın bu tarz eylemler içinde olmadığını, dengeli bir yol belirlediği kanaatindeyim. Siyasi bir rant kovalamadığını düşünüyorum. Bu tarzı Yavaş'ta bizler göremiyoruz. Hukukçu kişiliğinin ağır bastığı kanaatindeyim. Çok farklı iki karakterden bahsediyoruz.
Atfedilen suç yapısı itibariyle zaman aşımı iddiası tartışılamaz. Devletin aleyhine işlenen bir fiildir. Üstelik FETÖ soslu başlamış bir olaydır. Çok nettir. Toplumsal soslu darbe girişimidir bu. Oraya iyi niyetle, yeşil hassasiyetle veya muhalif olma ruhuyla katılanları ayrı tutuyorum. Hukuk da öyle tutuyor.
Burada bir yurt dışı organizasyonu, bağı, bazı insanlar arasında aşırı telefon görüşmeleri belli ki bir organizasyonun sinyali... Dolayısıyla bunun soruşturulması son derece doğal. Ayşe Barım'ın bir bu tarafı var bir de 'network' ilişkisi var. Bunların ortaya çıkması lazım. Bunu anlatacak olan da oyuncu arkadaşlardır. Bu oyuncu arkadaşların daha cesur olup bunu anlatmaları ortaya dökmeleri gerekiyor. Bunların tamamının aydınlatılmasını kamuoyu bekliyor.
Bu tutuklama kararından sonra ben bakıyorum oyuncu arkadaşlardan çıt yok. Yargı kararına yönelik bir eleştiri göremiyorum açıkçası. Bu garip bir durum. Sevilen mi korkulan mı? Sanki burada 'oh' deme durumu var oyuncu arkadaşlarda. Burası çok ilginç. Burada çok ciddi bir soru işareti var.