HABER

Kapat

Yılmaz ve Taner yargılanma süreci

ANKARA (İHA) - Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner'in Türkbank ihalesine fesat karıştırdıkları iddiasıyla Yüce Divan'da yargılanmasına devam ediliyor. Esas hakkında savunmasını yapan Yılmaz, kendisine komplo kurulduğunu savunarak, "Ben sizlerden suçluysam cezalandırılmamı, eğer suçsuzsam üstümdeki bu bulutun dağıtılmasını istiyorum" dedi. Yılmaz, ne zaman aşımından ne de aftan yararlanmak istemediğini belirterek, "Adalet istiyorum" diye konuştu.

Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılama saat 10.00'da başladı. Duruşmada Yüce Divan Başkanı Tülay Tuğcu, Türkbank Vakfı Avukatı İsmail Pilavcı'nın geçen celse sanıkların suç tarihinden sonra edindikleri mal varlıkları üzerine ihtiyat-i tedbir kararı konulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ve sanık avukatlarının görüşünü aldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekili Abdurram Yalçınkaya ve sanık avukatları bu talebin reddini istedi. Duruşmada daha sonra Yılmaz, esas hakkındaki savunmasını yaptı. Başsavcının esas hakkındaki mütalaasını 'dehşet ve hayret' bir biçimde dinlediğini belirten Yılmaz, "Zaman zaman suçlanan ben miyim diye kendime sordum" dedi. Başsavcının Anayasa'nın kendisine verdiği yetkiyle 'siyasi kuryelik' yaptığını savunan Yılmaz, Başsavcı Nuri Ok'un duruşmalara katılmamasını da eleştirdi. Yılmaz, "Başsavcı duruşmalara katılsaydı, tanıkları dinlemiş olsaydı böyle bir iddianameyle karşımıza çıkmazdı" diye konuştu.
Yılmaz, 'kendi güdümünde medya kurmak istediği' yönündeki iddialar ve Türkbank ihalesi sürecinde Korkmaz Yiğit ve Alaaddin Çakıcı arasındaki ilişkiyi bildiği yönündeki iddiaları yalanlayarak, "Bu iki suçlamanın hiçbiri doğru değildir. Benim Yigit-Çakıcı arasındaki ilişkiyi içeren telefon dinlemesinden haberdar olduğuma dair dosyada en ufak bir delil mevcut değildir. Sayın Başsavcı söz konusu ihalenin özelliğine vakıf değildir" şeklinde konuştu.

Türkbank ihalesinin Merkez Bankası bünyesindeki TMSF tarafından yapıldığı belirten Yılmaz, bu kuruluşun kendisine bağlı olmadığını söyledi. Yılmaz, "Bana bağlı olmayan bir kuruluşun yaptığı ihaleye benim başbakan olarak fesat karıştırmam mümkün değildir. Zannediyorum ki, Türk hukuk tarihinde kendisine bağlı olmayan bir kuruluş, özerk bir kuruluştan sorumlu tutulan ilk başbakan benim" diye konuştu.

Çakıcı-Yiğit arasındaki telefon dinlemesinden 11 Ekim 1998 tarihine kadar haberi olmadığını savunan Yılmaz, "Telefon dinlemesiyle ilgili benim ısrarlı talebime rağmen ancak 11 Ekim 1998 tarihinde haberim olmuştur. Maalesef telefon görüşmesi benden gizlenmiştir. Bu telefon dinlemesiyle ilgili haberi bana 11 Ekim 1998 tarihinden 5-6 gün önce bir gazeteci söylemişti. Görüşme tutanakları bana 11 Ekim 1998 tarihinde Antalya'da iken ulaştı" dedi. Türkbank ihalesinden önce ne kendisine ne de Taner'e Çakıcı-Yigit ilişkisini içeren bilgi notunun ulaşmadığını savunan Yılmaz, şunları kaydetti:

"İhale günü, ihale tamamlandıktan sonra Başbakanlık Özel Kalemi'ne bırakılan bilgi notunun Başbakanlık Kozmik Büro'ya verilmeyişinin izahı yoktur. Bana ulaşan hiçbir bilgi notunda bu telefon dinlemesine atıf yoktu. Bu hususta sayın başsavcının benim bilgim olduğuna dair bir kanıya nasıl vardığını anlamış değilim."

Yılmaz, kendi güdümünde medya kurmak yönündeki iddiayı da, 'medya mensupları arasındaki dedikodu' olarak niteledi. Bu tür dedikoduların siyasi hesaplaşma içinde olanların rağbet göstermesinin doğal olduğunu belirten Yılmaz, bunu başsavcının mütalaasında dile getirmesinin 'hazin' olduğu söyledi. Zaman zaman medyayla sıkıntılar yaşadığını belirten Yılmaz, "Bunlara karşı her zaman yasal hakkımı kullandım. Ama hiçbir zaman medya kurmayı düşünmedim. Böyle düşünen bir siyasetçi kendi kuyusunu kazar. Diğer medyayı karşısına alır ve güvenirliliği olmaz" dedi.

"HİÇBİR ZAMAN MEDYA KURMAYI DÜŞÜNMEDİM"
Yiğit'i hiç tanımadığını söyleyen Yılmaz, "Hayatımda sadece 5-10 dakika gördüğüm birisiyle kendime bağlı medya kuracağım iddiaları akla aykırı olduğu gibi aynı zamanda gülünçtür. Korkmaz Yiğit'in Yüce Divan'a verdiği ifadesinde benimle 2-3 defa görüştüğünü söylemesine rağmen, başsavcı mütalaasında 'sık sık görüştüğümüzü' söylemiştir. Başsavcı, iddialarına inandırıcılık kazandırmak gayretindedir" dedi. Başsavcı'nın, ihaleyi neden iptal etmediğini ve ihalenin birinci gelene değil de ikinciye verilmesinin kamu zararı yarattığı yönündeki suçlamalarını kabul etmediğini belirten Yılmaz, şunları söyledi:

"Bir hukuk devletinde hiç kimse kendisine verilmeyen yetkiyi kullanamaz. Benim ihaleyi ne iptal ne de ihalede değişiklik yapma yetkim yok. İhaleyi yapan TMSF, Hazine'ye bağlı bir kuruluştur. Eğer Hazine bana sakıncalı bir durum olsaydı bunu yazılı olarak bildirirdi. Eğer böyle olsaydı idari işlemin sorumlusu ben olacaktım."
Yılmaz, bu konuda neden devreye girmediği yönündeki iddialarla ilgili olarak ise, Yiğit'in o tarihte banka sahibi olduğunu ve bunun Hazine tarafından onaylandığını kaydederek, "Korkmaz Yiğit o tarihte bir bankanın sahibidir ve Hazine tarafından banka sahipliği onaylanmıştır. Banka sahibine karşı bu yetkinizi kullanıyorsanız elinizde çok sağlam delil olması gerekir. Yeterli delil olmazsa karşı taraf bunu idari yargıya götürür ve tazminat kazanabilir. O dönemdeki ekonomik sıkıntıları unutmamak gerekir. Uzakdoğu ve Rusya'da ekonomik kriz meydana gelmiştir. Atılacak en ufak yanlışta bankacılık krizi tetiklenebilirdi. Nitekim bundan 2 yıl sonra da bankacılıkta kriz yaşandı. Eğer biz bu yetkimizi kullanarak Yiğit'e ihaleyi vermeseydik Bank Ekspres'e hücum yaşanacaktı. Likidite yaşanacaktı ve bankacılık sektöründe kriz yaşanacaktı. O zaman da yine gerek komisyon gerek başsavcı tarafından görevi kötüye kullandığım ve kamuyu zarara uğrattığım söylenecekti. Bu soruşturma komisyonu ve iddia makamı şartlar ne olursa olsun suç ve suçluyu yaratmak için hazırlanmıştır" dedi.

Yılmaz, savunmasında geçen hafta TMSF ile Yiğit arasında imzalanan protokolün bir örneğini mahkemeye sunarak, mahkemeden o protokol ile kendi dönemindeki protokolün şartlarının karşılaştırılmasını da istedi. Kendisinin komplo teorilerine inanan bir insan olmadığını belirten Yılmaz, şunları söyledi:

"Ama bu olayda ben de, sayın bakan da Yiğit-Çakıcı arasındaki telefon görüşmelerinin muhalefet partilerine servis edildiğinde bunun komplo olabileceğini düşündüm. O zamandan bu zamana geçen sürede başıma gelenleri düşününce bu inancım daha da pekişti. Gerek Yüce Divan'a gelen ihbar mektupları gerek bilgi notunun bana ulaşmaması, gerekse Yiğit'in verdiği çelişkili ifadeler nedeniyle bu olayın baştan sonra komplo olduğu kanaatindeyim."

Yılmaz, başbakanlığı döneminde iş adamlarıyla yoğun görüşme yapmasıyla ilgili olarak da şöyle konuştu:

"Ben siyasete iş dünyasından geldim. İş dünyasının sıkıntılarını biliyorum. Dedikodu çıkacak diye de hiçbir zaman iş adamlarından kaçar durumda olmadım. Bu görüşmeleri akşam saatlerinde ve gece Başbakanlık Resmi Konutu'nda yaptım. Başbakan olduğum için gittiğim yerlerde bana iş talebinde bulunuyorlardı. Benim başbakan olarak bu talebi karşılamam mümkün değildi. Artık kabul edilse de edilmese de ekonomik aktörlerin rolleri değişmiştir. Devlet en büyük işveren olmaktan çıkmıştır. Bu düşüncelerle gerek yerli gerek yabancı iş adamlarıyla görüşmelerim olmuştur."

Yılmaz, desteklediği birçok iş adamının bu yıl bakanın elinden ödül aldığını da söyledi. Yılmaz, iş adamlarıyla ilişkilerinden dolayı kendisiyle ilgili akla hayale gelmeyen dedikoduların üretildiğini söyledi. Savunmasının sonunda Yılmaz, "Ne ihaleye fesat karıştırdığımı ne de görevi kötüye kullandığımı kabul etmiyorum. Ben aslında burada görevimi ciddiye almanın cezasını ödüyorum. Ben sizlerden suçluysam cezalandırılmamı, eğer suçsuzsam üstümdeki bu bulutun dağıtılmasını istiyorum. Ne zaman aşımından ne de af yasasından yararlanmak istiyorum. Ben sadece adalet istiyorum" dedi. Yılmaz'ın savunmasının ardından avukatı Uğur Alacakaptan esas hakkındaki savunmasını yapıyor.

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler

Kapat