Bu göl su yerine asfaltla dolu.
Dünyanın en ilginç gölleri
Bugün büyük ölçüde petrolden elde edilen asfalt Trinidad Gölü'nde doğal olarak bulunuyor.
Tektonik sebepler nedeniyle bir kısmı asfalt diğer kısmı göl olan Pitch Gölü mevsimlik olarak da daha katı ya da daha sıvı hale gelebiliyor.
Yerel halk tarafından suyunda yoğun miktarda bulunan kükür bulunduğu için hastalıklara iyi geldiğine inanılıyor.
Karayipler’deki Trinidad Adası’nda Yaklaşık 40 hektarlık Zift Gölü’ne her yıl yüzlerce kişi akın ediyor.
Gölün asfaltı ise The Trinidad Lake Asfalt Operating Co. şirketi tarafından 50 senedir işletiliyor.
Büyük Prizmatik Kaplıca, ABD
Göldeki minerallerin fazlalığı ve farklı bölgelerinde yaşayan farklı bakterileri onu rengarenk kılar. Ortadaki parlak mavi alanın sıcaklığı 87 santigrat dereceye kadar çıkar.
Benekli Göl, Kanada
Başta sülfat olmak üzere mineral bakımından zengin olan bu gölde gümüş ve titanyuma rastlanır. Çember şeklindeki alanlar yazın göl buharlaştığında ortaya çıkar. Yerli halk gölü kutsal görür. Birinci Dünya Savaşı sırasında bu göldeki tuzlar patlayıcı yapımında kullanılmıştır.
Retba Gölü,Senegal
Bu pembemsi göl fazla miktarda tuz içerdiği için su üstünde kalması çok kolaydır. Senegal’in Atlantik kıyılarına yakın olan bu gölden tuz da çıkarılır. Göle rengini veren, tuzlu ortamda yetişen mikro yosunlardır.
Caño Cristales, Kolombiya
Eylül ve Kasım ayları arasında bu nehrin suları rengarenk bir hal alır. Farklı su yosunları ve dönemsel bitkiler göle bu renkleri verir. Dağlık bölgedeki bu nehir ülkedeki gerilla savaşı nedeniyle 2000’lerin ortalarına kadar turistlere kapalı tutulmuştur.
Kaynayan Göl, Dominik Cumhuriyeti
Morne Trois Milli Parkı’nın dağlık bölgesinde bulunan bu göl gerçekten de kaynar. Gölü kaynatan ise tabanındaki çatlaktan sızan ve sıvı lavlardan çıkan sıcak gazlardır.
Salar de Uyuni, Bolivya
10 bin km kareden fazla bir alanı kaplayan bu alan dünyanın en büyük tuz ovasıdır. Yağmur mevsiminde çevredeki göllerden taşan sular ovayı bastığında muhteşem bir görüntü oluşur. Bölge ayrıca lityum bakımından da zengindir.
Pamukkale, Türkiye
Turkuaz renkli sularla dolu bu kireçtaşı terasları bol mineral içeren kaplıcaların akması sonucu oluşmuştur. Antik Roma kenti Hiyeropolis yakınlarında bulunan bu alan kentle birlikte UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yer alıyor.
Loktak Gölü, Hindistan
Bu göl büyük çemberler şeklindeki toprak ve bitkilerle kaplıdır. Hint pitonu ve jibon (şebek) gibi nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan birçok hayvan için bir barınma alanı olan bu göl ayrıca hidroelektrik santraline su sağlıyor.
Kelimutu Krater Gölü, Endonezya
Kelimutu yanardağının tepesinde her biri farklı renkte olan üç krater gölü vardır. Göller mevsimine göre mavi, yeşil, kırmızı, siyah, kahverengi ve beyaz renklere bürünür. Her biri farklı sıcaklıktaki bu göllerin kimyasal yapıları da farklıdır.
Şampanya Gölü, Yeni Zelanda
Tıpkı bir bardak şampanya gibi bu gölden de sürekli karbondioksit kabarcıkları yükselir. 900 yıl önce oluşan bu kaplıcanın yüzeyindeki sıcaklık 74 dereceye ulaşır. Silika bakımından zengin olan gölün kenarları turuncu bir renk almıştır ve arsenik ve antimon sülfür içermektedir. Etrafındaki kayalarda cıva, talyum, altın ve gümüş birikintilerine rastlanır.
Dünya'nın en esrarengiz gölü
Hindistan'ın Uttarakhand eyaletindeki Roopkund gölü dünyanın belki de en büyüleyici ama bir o kadar da gizemli gölü.
İskelet gölü olarak da adlandırılan bu göl Himalaya Dağları'nın en kuytu bölgesinde yer alıyor ve ortalama 5029 metre yüksekliğindeki Himalaya dağlarıyla çevrili bir alanda bulunuyor.
Yapılan araştırmalar, doğanın tüm cömertliğini kullandığı bu gölün çevresinde, geçmişte bazı Hintli kabilelerin yerleşim kurmaya çalıştığını ortaya koysa da bu grupların bu bölgede yaşam kurmakta pek başarılı olamadığını gösteriyor.
Yaz gelip de buzlar eridiğinde yüzlerce iskelet ortaya çıkıyor ve yerleşimin olmadığı bu kadar yüksek bir noktada bu kadar insanın ölümüne neyin yol açtığı bilinmiyordu.
İskeletlerin gizemi de bir türlü çözülemiyor.
Adeta dev bir açık mezarlığı andıran bu gölün bulunduğu bölgede birçok araştırma gerçekleştirilmiş.
Adeta dev bir açık mezarlığı andıran bu gölün bulunduğu bölgede birçok araştırma gerçekleştirilmiş.
12'nci ve 15'inci yüzyıllara ait olduğu sanılıyor.
Yapılan DNA testleri, bu ölülerin iki farklı gruba ait olduğunu ortaya koyuyor.
Yüzükleri, mızrakları, deri ayakkabıları ve bambu sopaları yanlarındaydı. Kafataslarındaki kısa ve derin çatlaklar hepsinin aynı şekilde, yuvarlak bir cisimle kafalarına aldıkları darbelerle öldüğünü gösteriyordu.