İSTANBUL (İHA) - Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkan Ali Bayramoğlu, 2002'yi büyük dalgalanmalar ile geçiren Türkiye'nin yeni yılın eşiğinde, savaş tehdidi, hükümetin kendi programından sapması ve dışsal şokların etkisi gibi ciddi riskler ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Bayramoğlu, "Söz konusu risklerin başarılı bir biçimde yönetilmesi durumunda Türkiye'nin 2003 yılında büyük bir atılımı gerçekleştirmesi mümkündür. İş dünyası ve MÜSİAD hem Türkiye'nin yeni hükümetine hem de 2003 yılına umutla bakmaktadır" dedi.
2002 yılını değerlendiren Bayramoğlu, 2002'nin Türkiye ekonomisi açısından büyük zig-zag'ların yaşandığı bir yıl olarak tarihe geçtiğini kaydederken; genel olarak, enflasyon oranının istikrarlı bir biçimde gerilediğini ancak kurların ve faiz oranlarının istikrarsız bir seyir izlediğini söyledi.
Yıl boyunca makro ekonomik veriler ayrıntılı incelendiğinde, 2002 yılına toptan eşyada yüzde 92'lik ve tüketici fiyatlarında da yüzde 73,2'lik bir enflasyonla girilmiş olduğunu, yıl sonunda ise muhtemelen yüzde 30 veya altında oranlara ulaşıldığını ifade eden Bayramoğlu, faiz oranlarının ise yıl başındaki yüzde 70'lerden Nisan-Mayıs aylarında 50'li seviyelere gerilediğini, Haziran ayından itibaren tekrar yükselerek 70-80 bandında hareket ettiğini, ancak 3 Kasım seçimlerinin ardından oluşan olumlu hava ile 2000 Kasım ön-krizi sonrası gözlenen en düşük seviyeye düştüğünü hatırlatarak, "Yılın son günlerinde ise gerek piyasalardaki bir kısım oyuncunun Hükümet'e göz dağı verme girişimleri gerekse önümüzdeki yıla ilişkin endişelerin artmasıyla yeniden yüzde 60'lı seviyelere geldiği görülmektedir" şeklinde konuştu. Bayramoğlu, "Sadece üç aylık bono ihaleleri ele alındığında Hazine'nin Ocak ayında yüzde 72,25 oranı, Nisan ayında yüzde 52,48 oranı, Haziran ayında yüzde 69,64 oranı ve Aralık ayında da yüzde 45,45 oranı ile birincil piyasadan borçlandığı anlaşılmaktadır. İkinci el piyasadaki dalgalanma ise çok daha fazla olmuştur" diye konuştu.
KURDAKİ İSTİKRARSIZLIK Benzer bir dalgalanma eğiliminin döviz kurlarında yaşandığına dikkat çeken Bayramoğlu, 2002'nin ikinci yarısında uluslararası ekonomik gelişmelerin etkisiyle euro/dolar paritesinde yaşanan trend değişikliğinin Türkiye piyasalarına da yansıdığını vurgulayarak, "Kurlardaki istikrarsızlığın, dalgalı kur politikasından kaynaklanan doğal bir sonuç olarak görülmesi gerektiği savunulsa da iki aylık dalgalanma bandı genişliğinin dolarda yüzde 11'e, euro'da yüzde 15'e varması sonucu vadesi gelen TL ödemelerini yapmak için tahsil etmiş olduğu dövizi uygun olmayan bir dönemde bozdurmak veya acil ihtiyacını karşılayabilmek için yine uygun zamanı bekleyemeden döviz almak zorunda kalan bir işletme, iki ay gibi kısa bir dönem içinde, faaliyet gösterdiği üretim alanındaki kar marjının çok üzerinde bir kayba uğrayabilmektedir" dedi.
EKONOMİDE İNSAN UNSURU Türkiye ekonomisinde dış ticaretin, bir başka deyişle dövize bağlı işlemlerin toplam milli gelir içindeki payının yüzde 40'ın üzerinde olduğunu söyleyen Bayramoğlu, "Ekonominin sadece kuramsal bir çerçevede ele alınması insan ve reel üretim unsurlarının unutulmasına yol açar ki bu durumda büyük bir yanlışlık yapılmış olacağı aşikardır" diye konuştu.
Geniş tanımlı para arzı esas alındığında yabancı paranın toplam içindeki payının yüzde 55 civarında, döviz cinsinden veya dövize endeksli iç borçlanmanın toplam iç borç stoku içindeki ağırlığı ise yüzde 30'un üzerinde olduğunu dile getiren Bayramoğlu, "Bu değerler sadece ülkemizde yaşanan para ikamesi (currency substitution) olgusunun boyutlarını sergilemekle kalmamakta, kurlarda yaşanan dalgalanma dolayısıyla oluşabilecek zararların ölçeği konusunda da bir fikir vermektedir. Her ne kadar bu istikrarsızlık tablosunun izlenmekte olan dalgalı kur politikasının doğal bir sonucu olarak görülmesi gerektiği ve kurların piyasa koşulları içinde er ya da geç dengeye geleceği söylenebilirse de, ekonomi politikası tercihlerinde (yukarıda kurlardaki dalgalanma dolayısıyla iki ayda bir yıllık karını kaybeden işletme örneğinde olduğu gibi) yaşanan gerçekliğin esas teşkil etmesi gerektiği, ekonominin sadece kuramsal bir çerçevede ele alınmasının insan ve reel üretim unsurlarının unutulmasına yol açması durumunda büyük bir yanlışlık yapılmış olacağı göz ardı edilmemelidir" dedi.
"FAİZDEKİ DALGALANMA BORÇ STOKUNU DA AZDIRDI" 2002 yılının sadece faizlerdeki dalgalanma nedeniyle olumsuz olmadığını, genel borç göstergelerinde iyi bir performansın yakalanmasına de engel olduğunu ifade eden Bayramoğlu, "İç borç stoku içinde bonoların 2001 yılı sonunda yüzde 16 olan payı 2002 yılı sonunda yüzde 24,5'e yükselmiş, toplam iç borç stoku 85 milyar dolardan 95 milyar dolara, kamu dış borcu da 45 milyar dolardan 60 milyar dolara çıkmıştır. Buna göre kamu kesimi toplam borcunun milli gelire oranı yüzde 85 seviyesindedir. Bu oranı makul seviyelere düşürmeden ekonomiyi ayağa kaldırmak mümkün değildir" diye konuştu.
Ekonomik krizin etkilerinin devam ettiği 2002'de bütçe hedeflerinin, Ekim ayında tekrar gözden geçirilmesine rağmen yüzde 15'in üzerinde sapma göstermesini de dikkat çekici bulan Bayramoğlu, "Başlangıçta 98 katrilyon 130,3 trilyon lira olarak belirlenen 2002 bütçesi harcamalarının, ağırlıklı olarak faiz harcamalarından kaynaklanan sebeplerle 113 katrilyon 509 trilyon lira olacağı ortaya çıkmıştır. Yıla başlarken Türkiye'nin 2002'de 42 katrilyon 795 trilyon lira bir borç faizi ödeyeceği hesaplanmışken, faiz ödemelerinin yıl sonu itibariyle 52 katrilyon 76 trilyon lira olacağı anlaşılmıştır. Yine 2002 yılı bütçesinde sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan harcamaların 7,9 katrilyon olmasilgalanma bandı genişliğinin ı beklenirken bu kalemdeki harcamalar da 10,2 katrilyon olarak gerçekleşmiştir. Böylece, 26,9 katrilyon olarak hesaplanan bütçe açığının, yıl sonunda 34,2 katrilyon liraya ulaşacağı, yüzde 5,7 olarak öngörülen faiz dışı fazlanın GSMH'ye oranının ise, yüzde 5,1'de kalacağı hesaplanmaktadır" dedi.
"BÜYÜME, ÜRETİM ARTIŞI VE İHRACAT UMUT TAZELEDİ" Milli gelirde 2001 yılındaki rekor gerilemeden sonra 2002 yılı için dile getirilen yüzde 6,5'lik büyüme beklentilerine de değinen Bayramoğlu, bunun olumlu ve umut verici olduğunu ancak bu büyümede büyük ölçüde baz yılı etkisinin ve stok yenilemenin bulunması tereddütlere yol açtığını söyledi. Bayramoğlu, "Geçen yıl yüzde 8,9 oranında gerileyen sanayi üretimi, bu yılın ilk 10 ayında yüzde 8,8 oranında artmıştır. 2002 Ocak-Ekim dönemindeki üretim artışı, imalat sanayinde yüzde 10,2 seviyesini bularak toparlanma yönünde ümit vermiştir. Öte yandan, geçen yıl Aralık ayında yüzde 73,6 olan üretim değeri ağırlıklı kapasite kullanımı, bu yıl Ekim ayında yüzde 80,6'ya yükselmiştir" dedi. Bir diğer olumlu gelişmenin de ihracat alanında gözlendiğini sözlerine ekleyen Bayramoğlu, "Her ne kadar yılın son çeyreğinde dış ticaret açığı ciddi biçimde artmışsa da ihracatın yıl sonu itibarıyla 35 milyar dolar civarında gerçekleşmesinin beklenmesi umut vericidir" şeklinde konuştu.
"RİSKLER İYİ YÖNETİLİRSE ATILIM YAPMAK MÜMKÜN"
2003 yılında Türkiye ekonomisi için üç önemli potansiyel tehdidin söz konusu olduğunu açıklayan Bayramoğlu, bunları sınırımızdaki savaş tehdidi, hükümetin kendi programından sapması ve dışsal şokların etkisi olarak sıraladı. Irak'a karşı girişilecek bir askeri harekatın enerji maliyetleri, ihracat, turizm gelirleri ve kamu kesimi dengeleri üzerinde yol açabileceği olumsuzlukları hatırlatan Bayramoğlu, toplumun her kesiminin büyük ümitler beslediği hükümetin, bazı "sanal çevreler"in örtülü veya açık tehditleri dolayısıyla kendi vizyonuna, vaatlerine, programına ve dahası reel kesimin beklentilerine uygun biçimde hareket etme imkanı bulamamasının da ciddi bir risk oluşturacağını da söyledi. Bayramoğlu, "Özellikle; belirsizliklerin bu kadar yüksek olduğu bir ortamda enflasyonla mücadelede daha rasyonel alternatifler yerine enflasyon hedeflemesine geçilmesi, ekonomik büyüme hedefinin diğer ekonomi politikası hedefleriyle çelişir gibi gösterilmesi ve büyümenin geri plana bırakılması, önceki dönemde Türkiye'nin maruz kaldığı ağır kriz şartları altında geliştirilen çerçevenin aynen ve değişen şartları göz önüne almaksızın benimsenmesi gibi konularda hükümete yapılan ısrar dikkat çekicidir" dedi.
Uluslararası ekonomik ortamdaki gelişmelerin olumsuz bir seyir izlemesi ve halen ABD, AB ve Japonya'da hissedilen ekonomik durgunluğun derinleşmesine bağlı olarak baş gösterebilecek dışsal şokların Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisinin üçüncü risk unsuru olduğunu sözlerine ekleyen Bayramoğlu, "Söz konusu risklerin başarılı bir biçimde yönetilmesi durumunda Türkiye'nin 2003 yılında büyük bir atılımı gerçekleştirmesi mümkündür. İş dünyası ve MÜSİAD hem Türkiye'nin yeni Hükümetine hem de 2003 yılına umutla bakmaktadır" şeklinde konuştu.