Kan transfüzyonu dendiğinde ne anlama geldiğini bilen bir hasta tedavi sürecinde kendine düşen görevleri daha bilinçli yerine getirir. Bu sayede olası riskleri daha iyi kavrar ve doktoruyla etkili bir iletişim kurar. Kan transfüzyonu genellikle kan kaybı, anemi ya da kan pıhtılaşması bozuklukları gibi durumlarda hayati önem taşır. Bu noktada bu kavramın ne anlama geldiği sıklıkla araştırılır.
Kan transfüzyonu bir kişiye eksik olan kan ya da kan bileşenlerinin damar yoluyla verilmesi işlemidir. Kan verme işlemi kan kaybı yaşayan kişilerde veya bazı hastalıkların tedavisinde oldukça önemlidir. Transfüzyon süreci genellikle bir donörden alınan kanın önce çeşitli testlerden geçirilmesiyle başlar. Bu testler kanın güvenli ve hastaya uygun olduğunu garanti altına almak için yapılır. Kanın güvenli olduğundan emin olduktan sonra alıcıya damar yoluyla verilir. Kan nakliyle kullanılan başlıca kan bileşenleri şunlardır:
Kan içerisindeki her bileşen farklı tıbbi durumlara uygun olarak kullanılır. Örneğin kırmızı kan hücreleri eksikse sadece kırmızı kan hücreleri verilir. Bu sayede hastaya gereksiz başka bileşenler verilmemiş olur. Günümüzde tıptaki gelişmeler sayesinde tam kan transfüzyonları oldukça nadir uygulanır. Bunun yerine hastanın ihtiyacına göre belirlenen kan bileşeni verilerek daha etkili ve güvenli bir tedavi sağlanır.
Kan transfüzyonu doğru şekilde uygulandığında hayat kurtarıcı bir yöntemdir ve modern tıp sayesinde her hastanın durumuna uygun şekilde uygulanabilmektedir. Bu işlem, hastanın ihtiyaçlarına göre farklı şekillerde yapılabilir.
Anemi yani kansızlık durumunda kan transfüzyonu hemoglobin seviyelerine ve hastanın genel sağlık durumuna göre uygulanır. Sağlıklı ve şikayeti olmayan hastalarda hemoglobin seviyesi 7 g/dL’nin altına düştüğünde transfüzyon yapılması önerilir.
Kırmızı kan hücresi transfüzyonu kansızlık nedeniyle bazı şikayetler ortaya çıktığında gerçekleştirilir. Bu şikayetler arasında hızlı kalp atışı yorgunluk, halsizlik ve nefes darlığı yer alabilir. Bununla beraber aktif olarak kanaması olan hastalarda hemoglobin 8 g/dL’nin altına düşerse kan transfüzyonu önerilir. Ciddi kan kaybı yaşayan kişilerde ise vücudun yeterince oksijen alamaması ve şok riski olabileceği için kırmızı kan hücresi transfüzyonu hayati bir öneme sahiptir.
Trombosit transfüzyonu ise vücuttaki trombosit sayısı çok düştüğünde ya da trombositler düzgün çalışmadığında yapılır. Örneğin kemik iliği yetmezliği olan hastalarda trombosit sayısı 10 X 10⁹/L’nin altına inerse transfüzyon gerekir. Eğer kanama riski varsa bu eşik değeri 20 X 10⁹/L’ye çıkarılır. Bununla beraber bazı cerrahi işlemler öncesinde hastanın trombosit sayısının 50 X 10⁹/L’nin üzerinde olması önemlidir.