ANKARA (İHA) - YÖK Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı görevlerinde bulunan Mehmet Sağlam, YÖK yasa tasarısıyla ilgili önemli ve çarpıçı açıklamalarda bulundu.
Sağlam, tasarıyla ilgili olarak gerginlik çıkartmanın bir anlamı olmadığını belirtti ve "Devletin üst düzeyi insanlar arasında böyle bir gerilime sebep olmamaladır. Çünkü Anayasa'ya göre herkesin görevleri bellidir. Bu görevlere göre de bir kanunun nereden başlayacağı ve hangi süreçleri geçerek kanunlaşacağı bellidir" dedi.
Mehmet Sağlam, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, YÖK Yasa Tasarısı tartışmalarıyla ilgili olarak hükümetin özellikle 17 aydan beri YÖK Kanunu'nda değişiklik yapacağını cümle aleme ilan ettiğini söyledi. Sağlam, bu doğrultuda hükümetin YÖK Başkan Erdoğan Teziç ve Üniversitelerarası Kurul Başkanı Ayhan Alkış (ÜAK) ile çalışmalar ve görüşmeler yaptığını ve tasarı hazırlıklarının sürdüğünün bilindiğini 'Yeni yılla yeni yasalar' dendiğini hatırlatarak, "Kalkıpta haberimiz yoktu" demenin bir anlamı olamayacağını belirtti.
Sağlam, "Komisyondan geçen metinde de hiç konuşulmamış ve görüşülmemiş metin de değildir. Bu tip gerilimler yerine oturup herkesin normal prosedür içerisinde şu anda TBMM'ye giden kanunu, YÖK Başkanı'nın, ÜAK Başkanı'nın, rektörlerin ve sivil toplum örgütlerinin de eleştirme yetkisi vardır. Ama buna karşılık da prosedür yürüyecektir" dedi. Sağlam, bu durumun gerginlik yapılmasına gerek olmadığını, verdiği bir 1991 yılında aynı doğrultuda yapılan bir düzenlemeyi örnek vererek savundu. "Çünkü getirilen metindeki yükseköğretim kurulunun 15 kişilik bir kuruldan oluşmasına ilişkin fikir 1991 yılında YÖK'ün kurucusu olan İhsan Doğramacı'nın kanun hükmünde kararname ile ortaya getirdiği fikirlerden biridir" diyen Sağlam, kendisinin şuan YÖK Başkanı olması halinde kamuoyunda yaşanan tartışmaların gündem maddesini oluşturan tasarı çalışmalarındaki izleyeceği yol ile ilgili olarak şunları kaydetti:
"Ben YÖK Başkanı olasaydım 17 aydır bu tartışmaların içerisine girer, kendi camiamda bir tasarı hazırlatır, bunu hükümete sunardım. Hükümet bunu kabul ederdi veya etmezdi. Etmediği takdirde eleştirirdim, ettiği noktarlada bir uzlaşma arardım".
Sağlam, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'in başlangıçta uzlaşma kültürünü sergileyip, hükümetle olan dialoğun başka kurumlarla olan YÖK'ün diyaloğunun sürmesinden yana bir tavır ortaya koyduğunu belirterek, "Ama sonradan neler oldu bilmiyorum" dedi. Sağlam, şimdi karşılıklı birbirine bir güvensizlik ortamı doğduğunu belirterek, kendisinin iyi bildiği şeyin hükümetin 17 aydır üniversitelerin yeniden yapılandırılmasından söz ettiği olduğunu kaydetti. Bu durumda YÖK'e düşen bu kadar zaman beklemeden bütün üniversitelerin görüşlerini alarak, kamuoyunda tartışarak, gerekirse uluslararası seminerler düzenleyip, bugün Türk yükseköğretiminin içtiyaç duyduğu bir tasarıyı hazırlamış olması gerektiğinin altını çizen Sağlam, "Herkes kendi yetkisi içerisinde hazırlanan tasarılarda ortak bir yön bulmalıydı" diye konuştu.
Sağlam, YÖK'ün, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Danışma Kurulu oluşturarak, görüşmelere başlamasının ardından geri çekilme kararı almasıyla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu. Sağlam, "Bence masadan hiçbir zaman çekilmemeliydi. Sayın Milli Eğitim Bakanı'nın başka danışmanlar kurması, başka kişilerle oturup çalışması bu kadar doğal bir şey yok. Bunda alınacak bir şey yok. Önemli olan bu fikirlerle beraber masadaki komisyona getirilen şeylerdir. Bunları tasvip edebilir veya etmeyebilir. Çekilme yerine komisyonda (milli eğitim temsilcileri şunu söylüyor, biz şunu söylüyoruz, şu noktalarda anlaşamadık denirdi) bu kamuoyunda değerlendirilirdi" dedi.
Sağlam, geçtiğimiz aylarda YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz döneminde taslak çalışmaları ile bu taslakta düzenlenmesi düşünülen konuların içeriğine ilişkin tepki gösteren röktörlerin alanlara inerek 'Ordu göreve' pankartı açılmasını bir öğretim üyesi olarak tavsvip etmediğini kaydetti. Sağlam, ayrıca önceki gün öğretim gerevlileri ile bazı rökterlerin TBMM'ye giderek muhalfet partisinin salonunda yaptığı açıklamaları kastederek, şunları söyledi:
"Üniversite, akademik giysilerinin nerelerde giyileceği, saygınlığın muhafazalığı açısından favkalade önemlidir. Son zamanlarda Türkiye üniversiteler tarihinde görmediğimiz ölçülerde akademik giysilerle gösteriler yapılmaktadır. Akademik giysilerle sokağa dükünülmektedir. Ben şahsen bunu geçmişte hiç yapılmayan, gerginliğe sebep olan bir davranış olduğu kanaatindeyim".
Sağlam, ÖSS'ye girişte meslek liseleri ile genel liselilerin eşit şartlarda girmesi konusunda yaşanan tartışmalarda meslik liselereninin imam hatip liselerini bahene ederek, mağdur edildiğini söyledi. Sağlam, 1999 öncesindeki düzenlemelerde iki sınav yapıldığı için üniversiteye girişin sadece o sınava dayalı olduğu için otomotik olarak eşit muamele yapıldığını hatırlatarak, "Ben de şahsen lisedeki ortaöğretim başarı puanının üniversiteye girişte etkili olmasını
savunanlardanım. Herkesin kendi alanında ÖSS'ye girişte eşit muamelesini, alan değiştirmesi sırasında da ufak tefek kendi aleyhine olan düzenlemeleri de kabullenmesininde daha adil olacağını kanaatindeyim. Meslek okullarının imam hatipleri bahene edilerek mağdur edilmesi hiçbir şekilde kabul edilecek bir durum değildir" dedi.
Sağlam imam hatiplere giden öğrencilerin bir çoğunun ailelerinin zoruyla bu okullara gittiğini belirterek, imam hatip lisesi öğrencilerinin başka okullara geçişlerinin veya eğitimleri sırasında bir yasaklama sürecine girilmemesinin gerektiğini söyledi. Sağlam bu konuda şunları kaydetti:
"12-14 yaşındaki bir gencin o zaman verdiği bir karar dolayısı ile ömür boyu verdiği bir karar dolayısıyla bir takım şeylerden yasaklanması eğitimin dikey ve yatay geçiş evrenselliğine aykırıdır. Tüm dünyada s'fdlandırılmasından söbir genç insan, bir genç adam bir genç çocuk verdiği bir karardan dolayı ömür boyu (şu,,şu...şu.. alanlar dışında eğitim göremezsin, alanlar dışına çıkamazsın, hatta gerekirse okulunu değiştiremezsin) yani yatay ve dikey geçişe eğitim bir numaları evrensel niteleği eğitimin yatay ve dikey geçişe açık olmasıdır. Bunu yasaklamak doğru değildir".
Sağlam, bu konuda bugün kü düzenlemede de fırtına kopartacak bir düzenleme olmadığını kaydederek, "İmtiyaz verildi gibi yazılar var ve üst düzeydeki insanların beyanatları var. Bu cehalet karşısında insan gülüyor sadece. Oturup tasarıyı okumadıkları bile anlaşılıyor" diye konuştu.
Sağlam, hükümetin hazırlanan tasarının arkasında durması gerektiğini söyledi. "İktidar olmak sözüne, hareketine ve davranışına güvenilmeyi gerektirir" diyen Sağlam, hükümletin tasarının asıl arkasında durmaması halinde eleştirilebileceğinin altını çizdi.
Sağlam, Avrupa Birliği yöneticilerinden YÖK Yasa Tasarısı'na ilişkin yapılan açıklamalarla ilgili olarak da "Toplum olarak artık biz bu tip tartışmalara alışmak zorundayız" dedi. Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı açıklamayı da kastederek "Yani Genelkurmay bir konuda bir açıklama yapıyorsa ona karşı açıklamalar yapacağını da göze alıyor demektir. Herhangi bir kurum bir konuyla ilgili fikrini söyleyebilir. Buna karşılıkta demokratik toplumlarda görevli ilgili kurumlar, onlarda fikirlerini söyleyeceklerdir" diyen Sağlam, "Başka fikirler isterlerse eleştireceklerdir. İstemezlerse tasvip edeceklerdir. Medyamızda bu konuda bir gerilimden ziyade (şu, şu fikri söyledi. Şu, şunu eleştirdi. Buda buna karşı çıktı. Bu da bunla beraberdir) diyecektir. İşin sonunda ne olacaktır. Böyle bir tasarının gitmesi gereken yere gidip tartışmalar yapılıp, Meclis bir karar verecektir. Telaşa, olağanüstü gerginliğe gerek yoktur" diye konuştu.