HABER

Kapat

İngiltere'de yükselen islam düşmanlığı

LONDRA (İHA) - İngiltere'de, son yıllarda açıkça ortaya çıkan, son aylarda ise gittikçe arttığı iddia edilen İslam düşmanlığı, ülkede yaşayan Müslüman toplumu ve Müslüman topluma hizmet eden kuruluşların ve derneklerin yöneticilerini endişelendiriyor.

Haziran ayında patlak veren Forest Gate Skandalı sonrası, Sky Tv haberlerinde yer alan bir röportajda, Taliban tarafından kaçırıldıktan sonra Müslüman olan gazeteci Yvonne Ridley'in açıklaması, İngiltere'deki Müslüman toplumun iç sesini yansıtır nitelikteydi. Ridley, "Müslüman toplumun, polis ve güvenlik güçleri ile artık iletişime gireceğini sanmıyorum" demiş, bunun, Müslüman toplumun yeniden saygı görmeye başladığı zaman değişebileceğini sözlerine eklemişti.

Yaklaşık her hafta, farklı bir dernek ya da kurum tarafından organize edilen protesto gösterilerinde Müslüman toplumlar, bir yandan Ortadoğu'daki savaş ortamını ve İsrail'i boykot ediyor, diğer yandan da Müslüman oldukları için terörist gibi algılanmamaları gerektiği yönünde sloganlar atıyor. Hemen hemen her eylemde göze çarpan "Muslim is Not Terorist" (Müslüman terörist değildir) yazısı, İngiltere'de yaşayan Müslümanlar'ın söylemek istediklerinin özeti gibi.

Arap ve Müslüman dünyasını etkileyen, her olaya tepkilerini sokağa çıkıp yürüyerek gösteren Müslüman toplumu, özellikle İsrail'in Lübnan'a düzenlediği saldırılar ve bombalamaların ardından eylemlerini sıklaştırdı. Lübnan'daki savaşın durması ve çocukların öldürülmesinin engellenmesi için sürekli eylem yapan, İngiltere ve Amerika Başkanı'nı bu konuda duyarsız kalmakla suçlayanlar, bu kez eylemlerinde yalnız değillerdi. 5 Ağustos'ta yapılan "Ulusal Acil Eylem"de yaklaşık 100 bin kişinin yürüdüğü açıklanmış, bu yürüyüşte çoğunluğu Hristiyanlar olmak üzere Müslüman ve Yahudi vatandaşları da yan yana yer almışlardı.

Müslümanlar'a yönelik baskınların sıklaştırılması ve geçtiğimiz haftalarda 24 Pakistan kökenli İngiliz Müslüman'ın uçaklara yönelik terör operasyonları kapsamında tutuklanması nedeniyle, Müslüman toplumun konuşmaya korktuğu, kendini ifade etmeye çekindiği iddiaları ortaya çıktı. Müslüman toplum, sık sık Arap kökenli Müslümanlar'ın tutuklanmasını ve bunlardan sadece bir kaçının ceza alması nedeniyle tepki gösteriyor. Geçtiğimiz yıl 7 Temmuz'da meydana gelen, İngiltere'deki bombalı saldırıların da Müslüman topluma mal edilmesi, İngiliz vatandaşlarının da Müslümanlar'a yönelik saldırgan davranışlar içine girmesine neden olmuş, birçok Müslüman kadın sokakta yürürken saldırıya uğramıştı.

"TERÖR YASALARININ HEDEFİNDE TEK TOPLUM VAR" İngiltere Müslüman Birlikleri Başkan Yardımcısı Dr. Daud Abdullah, 2001 yılından itibaren (İslamafobi) İslam düşmanlığının arttığını belirterek, bunun medyada yer alan yazılı ve görüntülü haberlerden kaynaklandığını, asıl nedeninin ise, İslam ve Hıristiyanlık arasında tarihten gelen anlaşmazlıklar sebebiyle de olabileceğine dikkat çekti.
Abdullah ayrıca, "2000 yılından itibaren yüzlerce Müslüman tutuklandı. Bunlardan sadece birkaçı mahkemeye çıkarıldı. Müslümanlar'ın hedef olmaması gerekir. Antiterör yasalarının hedefinde tek bir toplumun olmaması gerekir. Kıdemli polis yetkilileri tarafından da bu konuda uyarı yapıldı. Polis yetkilileri, 'Bu yasalarla Müslüman toplumun kendilerini toplumdan dışlanmış ve ayrılmış hissetmelerine neden olduğu ve bunun tehlikeli bir gelişme olduğu' konusunda görüşlerini dile getirdi" açıklamasında bulundu.

İsrail ve Lübnan savaşı konusunda da görüşlerini belirten Abdullah, İsrail'in bir ay sonunda başarılı olduğunu söyleyemeyeceğini, Hizbullah'ın hala orada olduğunu söylerken, "İsrail, Güney Lübnan'dan Hizbullah'ı askeri güçle çıkartmak istedi. Bunu da yerine getiremedi. Ölenlerin üçte biri çocuk. Öldürülen Hizbullah üyeleri ise sivillerden daha az. İsrail, sivilleri ve sivil yerleşimleri hedef aldığı; bu saldırılar savaş suçu olarak kaydedildi" şeklinde konuştu.

Dr. Abdullah Lübnan'da olanlarla İsrail askerinin yenilebilir olduğunun açıkça ortaya çıktığını da belirterek, "Lübnan'daki saldırılarda, askerin arkasında halk desteği ve güveni olunca ve halk, bu kişilerin barışı ve huzuru getireceğine inandığında, hiçbir şeyin bu kişileri durduramayacağı bir kez daha doğrulanmıştır. Hizbullah Batı'da militan olarak tanımlanırken, Lübnan, Ortadoğu ve Müslüman dünyasında popüler direniş hareketi olarak görülüyor. Halkın askeri değiller ama öğrenci, çiftçi ve fabrika işçilerinden oluşan savaşçılar, ülkelerini işgallerden korumaya çalışıyorlar, komşularından akrabalarından destek alıyorlar. Bu hareket, bu nedenle güç kazandı" ifadelerini kullandı.

Müslümanlar'ın İsrail mallarını boykot planının başarılı olup olmayacağının sorulması üzerine Dr Daud Abdullah, "Eğer, İsrail'in politikasına karşı bu tür bir kampanya başlatılırsa, elbette başarılı olur, ancak bu çok uzun zaman alır. Daha önce 1980-1990 yılları arasında Güney Afrika'da böyle bir eylem yapıldı. Bu boykottan yıllar sonra sonuç alındı" yanıtını verdi.

İngiltere'de faaliyet gösteren Hizb-ut Tahrir isimli politik grubun medya sorumlusu Dr. İmran Waheed ise; Müslümanlar'ı ve İslam'ı terörle bağdaştırmak üzerine global bir kampanya olduğunu belirterek, "Birçok tutuklama yaşandı; ancak çoğunluğu ceza almadan bırakıldı. Bu, Müslüman toplumuna korku vermek amacıyla yapıldı. Bunun toplumu sessizleştirdiği konusunda endişelerim var. Batıda yaşayan Müslüman toplumu olarak, güçlü bir Müslüman toplumu meydana getirmek gerekir. Böylece çevredeki insanlara, Müslüman toplumunun, Müslümanlığın anlamını ve İslam dini modelinin nasıl olduğunu gösterilebiliriz. Müslüman olmasa da, insanların dış politika konusunda konuşmaları gerekir" diye konuştu.

İsrail ile ilgili olarak da Waheed, "Sorun, orijinal bir suçtur ve yaklaşık 50 yıl önce İsrail, Filistinlilerin elinden ülkelerini çaldığında başlamıştır. Bunu İsrail'in alışkanlık haline getirdi. Amerika ve İngiltere de barış sürecini bozdu" dedi.
Filistin kökenli gazeteci-yazar Ramzy Baroud ise, İsrail konusunda, yeni bir Ortadoğu'nun meydana geldiğini ancak buna kimin karar vereceği sorununun söz konusu olduğunu söyledi. Baroud, "İsrail'in Lübnan'a düzenlediği saldırılar sonrasında sağlanan ateşkesin ardından, Hizbullah zafer kutladı. Bunda da son derece haklı. İsrail her zaman politik, stratejik, ekonomik ve diğer alanlarda avantajlı ve bu nedenlerle askeri güce başvuruyor" şeklinde konuştu.

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler

Kapat