İslam aleminde büyük bir heyecanla beklenen Ramazan ayı, yarın itibariyle başlıyor. Oruç, teravih namazı, fitre, mukabele okuma ve Kur'an-ı Kerim hatmetme gibi dini ibadetlerin yoğun bir şekilde yerine getirildiği bu mübarek ay, aynı zamanda yardımlaşma ve paylaşma duygusunun yoğun olduğu dönem olarak biliniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, ramazanda oruçla ilgili merak edilen tüm konuları 10 soru üzerinden ele alarak, doğru bilgiye ulaşılmasını sağladı.
Ramazan ayında oruçlu iken kan vermek, orucu bozmaz. Ancak vücuda kan alınması, beslenme ve gıda alımı olarak kabul edildiği için orucu geçersiz kılar.
Kusmanın miktarı ne olursa olsun, kendiliğinden gerçekleşen kusuntu orucu bozmaz. Aynı şekilde, mideden ağza yükselen ve tekrar mideye geri dönen şeyler de oruca zarar vermez. Ancak, kişi kendi isteğiyle ağız dolusu kusarsa, orucu bozulmuş olur.
Öte yandan, kustuğu için orucunun bozulduğunu zannederek yemek veya içmeye devam eden kişinin orucu bozulur. Böyle bir durumda, kefaret değil, sadece o günün orucu için kaza gerekir.
Oruç, yemek, içmek, cinsel ilişki ve bunların kapsamına giren şeylerle bozulur. Bu sebeple, gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Aşı da böyle olup orucu bozmaz.
Ancak gıda veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Oruçlu iken gıda ve vitamin iğneleri yaptıranların, ağızdan aşı alanların damardan serum ve kan verilenlerin orucu bozulur. Daha sonra bu oruç kaza edilir.
Orucu kasten, yani mazereti olmadığı halde bilerek bozmak, ramazanın hürmetine saygısızlıktır ve büyük günahtır. Hz. Peygamber orucunu bu şekilde bozanların kefaret ile yükümlü olacaklarını belirtmiştir.
Oruç kefareti 60 gün ara vermeksizin oruç tutmaktır. Buna da gücü yetmeyen kişi, 60 fakiri bir gün ya da bir fakiri 60 gün doyurur. Bu kefaretin yanında ayrıca, tövbe edilmesi ve bozulan orucun da kazası gerekir.
Oruç için fidye verilmesi, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar için geçerlidir. Buna göre, oruç tutmaya gücü yettiği halde tutmayan veya geçici bir sebeple tutamayan kimseler hakkında fidye hükmü yoktur. Mazeretsiz oruç tutmayanların, tutmadıkları oruçları kaza etmeleri ve tövbe istiğfar etmeleri gerekir.
Adet ve lohusalık halindeki bir kadının namaz kılması ve oruç tutması haramdır. Bu durumdaki kadının namazı ve orucu sahih olmaz. Fakihler bu konuda görüş birliği içindedirler.
Adet süresince tutulmayan oruçların temizlendikten sonra tutulacağı hususlarında da bütün mezheplerin görüş birliği vardır. Nitekim Hz. Aişe bu konuda kendisine sorulan bir soru üzerine Resulullah döneminde adet gördüklerinde tutmadıkları oruçları kaza etmekle emrolunduklarını, kılmadıkları namazları ise kaza etmekle yükümlü tutulmadıklarını söylemiştir.
Uzman bir doktorun, oruç tutmasının sağlık açısından zararlı olacağı teşhisini koyduğu bir hasta, ramazanda oruç tutmayabilir. Şayet hastalığı geçici ise tutmadığı oruçlarını iyileşince kaza eder. Hastalığı kalıcı ise tutamadığı oruçlar için fidye verir.
Seyahate çıkan kişilerin, imsak ve iftarları o anda bulundukları yere göre yapmaları gerekir. Uçakla seyahat eden oruçlu kişiler de uçuş esnasında varsa uçak yetkilisinin vereceği bilgiye göre, böyle bir uygulama yoksa uçağın üzerinde bulunduğu yere göre imsak ve iftar yapmalıdırlar.
Ancak çok hızlı uçaklarla kıtalararası yolculuk yapılması durumunda, imsak ile iftar arasında süre, anormal ölçüde kısa veya uzun olabilmektedir. Bu durumda, yolculuk yapacak kişi orucunu kazaya bırakabilir. Ancak oruca başlamış ise oruç tutmaya başladığı yerin akşam vaktine göre iftar edebilir.
Oruç fidyesi, fitre bedeliyle aynı tutara sahiptir ve bu fidye, ramazanın başında, ortasında veya sonunda verilebilir. Fidyeler, tek bir fakire topluca verilebileceği gibi, farklı fakirlere ayrı ayrı da dağıtılabilir. Fidye vermek için maddi durumu elvermeyen kişiler, Allah’tan af ve bağışlanma isterler.
Ramazanda sefer mesafesi (en az 90 kilometre) kadar bir yere gitmek için yola çıkacak olan kimse, geceden oruca niyet etmeyebilir. Fakat niyet ettikten sonra gündüz yolculuğa çıksa bu yolculuk esnasında meşru başka bir mazereti bulunmazsa orucunu bozmamalıdır. Başlanan bir ibadetin mazeret yoksa tamamlanması gerekir.
Buna rağmen sefer bir mazeret olduğu için kişi orucunu seferiliği başladıktan sonra bozarsa kendisine kefaret gerekmeyip sadece kaza gerekir.
(AA)
Okuyucu Yorumları 0 yorum