**Aileniz CHP’li değil mi?**
Evet, hem de koyu. Ailemin Adana Dörtyol’daki evlerinde pencereler 6 oklu demirlerle kaplıydı.
**Siz nasıl ülkücü oldunuz?**
İTÜ Maden Mühendisliği’ni kazanıp 1969 Ekim’de İstanbul’a gittiğimde öğrenci hareketlerinin yeni başladığı günlerdi. Ben ve Adanalı birkaç arkadaşım birlikte dolaşıp, basketbol oynardık. Solcu arkadaşlar bize Komandolar adını takmıştı, o zamanlar ne manaya geldiğini bile bilmiyordum. Sosyalizm nedir anlamaya çalışıyorum, hep beraber tartışıyoruz filan. Fakat tam kafama yatmıyor. Bir gün Yeni İstanbul gazetesinde Alparslan Türkeş’in gelip bir konuşma yapacağını duydum. Başlık da şuydu: Türkeş İstanbul’da Komandolar Toplanıyor. Hah dedim şimdi anlayacağım bu komando neyin nesidir… Gidip dinlediğimde tamam dedim budur. Hâlâ ezberimdedir cümleleri.
**Sonra ailenize durumu nasıl anlattınız?**
Babaannem çok sinirlenmişti, hatırlıyorum. Bastonunu kaldıra kaldıra “Biz Atatürk’ün partisinden ayrılmayız, dinimizden döner bu partiden dönmeyiz” demişti. Babam ise beni dinledikten sonra şöyle dedi: Oğlum anladık sen milliyetçisin de biz neyiz? Çok sonraları ciddi bir muhasebe yapıp kendime çekidüzen verdiğimde onun bu sözünü sıkça hatırlamıştım. Her şeyi siyah-beyaz diye ayırdığımız, fazla rijid olduğumuz günler olmuştur.
**Siz ülkücülerin imajını mı değiştirmek istiyorsunuz?**
Hayır, yegâne amacım bu değil ama ülkücü hareketin iletişim konusunda zayıf kaldığını, kendisini anlatamadığını da kabul etmek lazım.
**Benim kafamdaki ‘ülkücü’ hayat ve siyasi görüşümün asla yan yana gelmeyeceği, yakıp yıkan, bir yerleri basan kişi anlamına geliyor. Bu nasıl değişir?**
Sizi çok iyi anlıyorum. Yaz sonu memleketime gittiğimde bir teyzeyle karşılaştım. MHP’li oğullarını, üniversite okudular ama hâlâ elleri bıçaklıdır, kaba sabadırlar diye tarif ediyordu. Şoke oldum. Nedeni şu olabilir: 12 Eylül’den sonra cezaevinde yatan ülkücüler dışarı çıktığında hiçbir rehabilitasyon süreci geçirmediler. Onlara sahip çıkılmadı.
**Nasıl rehabilite edileceklerdi, solcular edildi mi ki?**
Haklısınız ama bakın… Okullarını bitirememiş, Anadolu’dan gelmiş, fakir fukara ailelerin idealist evlatları bunlar. Bir mesleği yok, ailesini kaybetmiş, karısı terk etmiş… Hapisten çıkıyor. Zamanında elleri silah tutan ve ortada kalan bu gençleri çok güzel kullandı birileri. Ülkücü mafya dedikleri budur ama ülkücü hareketin tamamına mal edilemez.
**Siz kendinize nasıl çekidüzen verdiniz?**
4 yıl Roma’da kaldığımda ben de düşündüm. Mahkemeye çıktığımda hâkim bana “Sen Avrupa Ülkü Ocakları başkanıymışsın. Bir de faşist bir partiniz varmış” demişti. Hayır biz faşist değiliz, bizim milliyetçiliğimizin ırkçılıkla alakası yoktur diyorum. Yok, bir türlü kafası almıyor. O zaman anlamıştım ki milliyetçiliği Batı dillerine tercüme ettiğinde faşist oluyorsun. Öyleyse kendimizi anlatmak için yeni bir nefes yeni bir terminoloji gerekiyordu. Babamın dediği gibi milliyetçiliği kendi hareketimizin tekeline almaya çalışarak hata yapmıştık. Halbuki asıl amacımız ve felsefemiz milleti birleştirmek, bütünleştirmektir, aksine ayrıştırmıştık. Bizden başka vatanını kimsenin sevemeyeceğini düşünmek nasıl bir akıldı bilemiyorum.
**Sizin gözünüzden ülkücülerle Kürtler arasındaki ilişki nasıl görünüyor?**
Ülkücülerin Kürtleri sevmediği kanısı son derece yanlıştır. İnanmazsanız size yüz tane Kürt ülkücü lideri getireyim. 12 Eylül’e kadar ben de dahil ülkücüler olarak belli hatalar yapmış olabiliriz. Ama Marksizm’e karşı çıkan Türkiye’nin tüm çocukları, Kürt, Türk, Laz, Boşnak, Pomak kim varsa Ülkü Ocakları’nda birleşmişti.
**Kürt sorununun 1980 sonrasında başladığını söylemeyeceksiniz herhalde?**
Rejimin 1927’den başlayan bir Kürt politikası ve söylemi vardı ama bizler ona itibar etmemiştik.
**Son birkaç aydır Kürt sorunuyla ilgili çalışmalarınız nedeniyle MHP’nin de Ülkü Ocakları’nın da sizden hazzetmediği doğru mu?**
Yok tamamen doğru değil. Daha çok MHP yöneticilerini zorda bırakacak çalışmalar oldu benimkisi. Ama ülkücü gençlerden olumlu tepkiler alıyorum. Ama o da yaşlara göre değişiyor. Mesela 18-25 yaş arasındakiler bana kızıyor, “Bundan böyle ülkücülüğü ağzına alma” diyor. 30-40 yaş arası “Abi seni tanımıyoruz ama doğru yapıyorsun” diyor. Benim yaş grubum ise “Yol budur” deyip, “Elimizden ne gelir” diye soruyorlar.
**Siz niye böyle bir çalışma yapıyorsunuz, Kürtlere karşı vicdan borcu mu?**
Büyük Türkiye hayali kuran herkes bunun Kürtler veya Araplar olmadan mümkün olamayacağını bilir. Ve şuna inanıyorum Kürt sorununu ne iktidar ne CHP ne de başka bir parti çözebilir. Çözerse ülkücüler çözer.
**MHP yöneticileri öyle düşünmüyor herhalde?**
Bugün abuk subuk konuşmalar yapanları da dahil gidin bir MHP’liyle konuşun, Kürtler hakkında kötü bir şey söylemezler. MHP’nin ve Ülkücülerin sıkıntısı PKK’yla ilgilidir. MHP bir siyasi parti olarak ülkenin bölüneceğiyle ilgili endişeyi abartarak siyasete taşır, bundan nemalanmaya çalışır. Yoksa Kürtlere karşı değildir.
**Siz Hakkâri’ye ilk kez bu Ekopolitik’in çalışması nedeniyle birkaç ay önce gittiniz. Göreceğiniz tepki sizi tedirgin etmiş miydi?**
57 yaşında bir Türkiye sevdalısı olarak Hakkâri’ye ilk kez gitmiş olmam ayrıca dramatik ve üzücüdür tabii. Neyse. Asla beraber olmak istemediğim ve istemeyeceğim insan benim devletimin içinden yeni bir devlet çıkarmak isteyen, silahlı mücadeleye devam eden ve bayrağa düşmanlık yapan kişidir. Ama Kürt sorununu bir hak ve özgürlükler meselesi olarak gören herkesle oturup konuşurum. O yüzden de bu çalışmaların bir parçası olmayı kabul ettim. Ülkücülerle ve benimle ilgili önyargıların ne boyutta olabileceğini de tahmin ediyordum. Ama oraya gidince daha net olarak gördüm.
**Ne gördünüz?**
“Musa Serdar Çelebi mi… O geliyorsa biz yokuz, konuşmak bir yana yanına oturmayız” diyenler çıktı.
**Kim mesela?**
Bazı siyasi liderler ve dağdan inmiş PKK’lılar. Bir de Mardin Kürdoloji Enstitüsü Başkanı Prof. Yıldırım. “Duramam ben bir ülkücünün yanında” demiş. 600 kişilik salonda Yüksekovalı gençler “Gerillalar ölmez” diye sloganlar attı. Domates de atabilirlerdi. Hepsine hazırdım. Ve alttan aldım öyle durumlarda. Türk milliyetçiliğiyle ilgili sert eleştirileri de dinledim. Sonra da “Ben sizi dinledim, şimdi müsaade edin benim Kürtleri nasıl algıladığımı anlatayım” dedim dinlediler.
**Ne anlattınız?**
Şöyle dedim: “Benim dışımdaki ülkücülerin ve Türklerin büyük kısmı Kürtleri PKK’yla bir tutmaya başladı, siz de bunu unutmayın. Birileri bizi böyle kutuplaştırıp vuruşturmak istiyor. Bu oyuna gelmeyelim. MHP’nin söylemlerini bütün ülkücülerin fikri sanmayın. Ülkücüler bağımsızdır, sizi temin ederim. Sizin bayrakla, devlet sorununuz yoksa ülkücüler sizin yanınızda olur.”
**
**
**Öcalan’ı lider olarak görmeleri problem değil **
**Bir Kürt’ün bayrakla ve devletle sorunu varsa ne dersiniz?**
Varsa bu çatışma devam edecek. Hakkâri’de saatlerce belediye başkanlarıyla, kanaat önderleriyle, Kürt sivil toplum örgütlerinin başkanlarıyla konuştum. Hiçbiri bana böyle bir talepten söz etmedi. Öcalan’ın avukatlarının sözcüsü Cengiz Kapmaz hemen yanı başımda oturuyordu. “Demokratik bir Türkiye istiyoruz ama devletimiz ve bayrağımız tektir” dedi. Devlet mevlet kurmak istiyorsanız, çekinmeyin söyleyin, rahatça tartışalım diyorum. Bir kişi de çıkıp söylemedi. Tam tersine çok ilginç şeyler oldu.
**Ne gibi?**
Mesela Kürt edebiyatçı Halit Yalçın, “Musa Bey neden bahsediyorsunuz, ne ayrılması. Biz ayrılmış olan aşiretlerin ve toprakların birleşmesinden yanayız. İsteriz ki Türkiye önce bizim kimliğimizi tanısın, sonra da beni parçalanmış akrabalarımla birleştirsin” dedi. Diyor ki sınırlar böyle çizilmiş ama benim aşiretimin yarısı Süleymaniye’de kaldı.
**Kuzey Irak’a yayılalım demiyor herhalde?**
Bunu ben söylemiyorum, onlar söylüyor. Böyle düşünceler var.
**Anadilde eğitim talepleri gündeme gelmedi mi?**
Gelmez mi… Ben Almanya’da sadece Türkçe eğitim veren liselere karşı çıkmış bir ülkücü olarak sadece Kürtçe eğitim veren okulları da mantıklı bulmadığımı söyledim. Çünkü bu uygulamanın bir süre sonra Kürtleri dezavantajlı konuma getireceğini, ayrıştıracağını anlattım. Kürtçe televizyon açılmasının büyük adım olduğunu söyleyince salondan laf attılar: “Devlet, iyi Kürtler yaratmak istediği için açtı o kanalı…” Olsun, açtı ya. Zamanla içeriği değişir.
**Demokratik özerklik konusu?**
Bakın eğer Türklerin bölünme endişesi ortadan kalkarsa, bunların hiçbiri sorun olmaz. Çift dilli tabelalar, bölgeye özel bayrak vesaire. Sadece zaman isteyen konular. Biz Türkiye olarak Balkanlar’da Türklerin yaşadığı her yerde Türkçenin kamu hayatına girmesi için mücadele veriyoruz. Lübnan’da Türkmenlerin yaşadığı bir yer fark edildi, hemen Türkçe kursları açıldı. E o zaman kendi ülkende de aynı ilkeyi uygulaman gerekiyor. Yoksa nasıl büyük devlet olunur.
**Cengiz Çandar yazmıştı, Hakkâriler ona şöyle demiş: “Türkiye Cumhuriyeti PKK ile uzlaşmadan bu iş çözülmez.” Size göre sorunun çözümünde Öcalan’ın rolü ne**?
20’li yaşlardakiler Öcalan’ı hâlâ liderleri olarak görüyor. Bu, bana göre bir problem değil. Ben de Öcalan’ın liderliğini görmek istiyorum. Eğer halkını düşünüyorsa, söylemlerini barış üstüne kurar. Kendisinin bir an evvel çıkıp rahat edeceği ortamı değil, dağdaki insanları düşünmesi gerek. Ama aldığım bazı bilgiler Apo’nun barış sürecine katkı yapacağı doğrultusunda.
**Peki Hakkâri’deki bu ilk toplantı nasıl bir duyguyla bitti?**
Salondan bir genç ayağa kalktı ve “Ben güneşin kızıyım” diye başlayan bizim gençlik yıllarımızı hatırlatan bir konuşma yaptı. Çok duygulandım. Ardından başka bir genç kalktı, “Bizi Kürtçe selamlayarak ağzımıza bir parmak bal çaldınız ama sonra da bize giydirdiniz” dedi. Ne münasebet giydirmek. Ben gerçekleri anlattım. İletişim bozukluğundan söz ettim. Samimiyete inanmak kolay değildir. Zamanla olacak. Binlerce ülkücü de benimle hemfikir.
**KİMDİR**
12 Eylül öncesinin önemli ülkücülerindendi. Darbeden sonra Almanya’ya kaçtı. Avrupa’daki diğer kaçak ülkücülerin oturma ve çalışma izinleri için uğraştı. Adı Mehmet Ali Ağca ile birlikte Abdi İpekçi ve Papa suikastine karıştığı iddiasıyla 1982-1986 yılları arasında Roma’da yargılandı. Delil yetersizliğinden serbest kaldı. Alparslan Türkeş tarafından Avrupa Demokratik Ülkücü Türk Federasyonu ve Avrupa Türk İslam Kültür Dernekleri Birliği (ATİB) Genel Başkanlığı’na getirildi. Türkeş’in ölümünden sonra bir dönem Muhsin Yazıcıoğlu’nun Büyük Birlik Partisi’nde yer aldı.
Radikal / EZGİ BAŞARAN